30 Temmuz 2010 Cuma

İNADINA HEP DESTEK TAM DESTEK


-Fenerbahçe´nin en büyük gücü taraftarıdır..
-Fenerbahçe´nin en büyük gücü birlikteliğidir..
-Fenerbahçe taraftarının en önemli özelliği takımına sahip çıkmasıdır.
-Fenerbahçe taraftarının en güzel tavrı ne olursa olsun Fenerbahçe´sini korumasıdır..

Fenerbahçe taraftarı EN İYİ kötü gün taraftarıdır..

Başarıların‚ kupaların geldiği zamanlara dönüp bakalım..Birlikteliğin had safhada olduğu‚ her şeye rağmen birlik olunduğu dönemlerdir.
Kötü geçen sezonların ardından ertesi yıldaki birlikteliğin etkisi büyüktür..

Yakın zamanda akla gelen BJK´nın 11 puan öndeyken bizim Rize maçının 1-1 bitip kural hatası ile tekrar edilen maçta biletler yeniden paralı olmasına rağmen stadı tıka basa doldurup kazanıp o sezon şampiyon olduğumuz sezon ve Denizli sezonu sonrası 100.yılımızda o ağır travmaya rağmen kazandığımız şampiyonlukları örnek gösterebiliriz..

Yani o dönemlerde "ben" değil Fenerbahçe için "biz" demiştik..
O zamanlar Fenerbahçemize küsmeyip yukarıda yazılan Fenerbahçelilik tavrıyla en kötü halde bile ertesi yıl Fenerbahçemizin yanında olmuştuk..

Şimdilerde ne oldu da "ben" diyoruz..
Ne oldu da "ben" artık kombine almayacağım diyebiliyoruz..
Fenerbahçe mi değişti‚ Fenerbahçe bitti mi‚ bir yere mi gitti..

Hadi "ben"i geçtik bu sene kitleleri de ayaklandırıp "almayalım" diyebiliyoruz..

-kombine almayın..
-Fenerium´lara uğramayın..
-maçlara gitmeyin..
-Stadda tepki gösterin.Protesto edin..

Bunları söyleyen arkadaşlar artık uyandıklarını‚ koyun olmadıklarını‚ bu Başkan kaldığı sürece destek verenlerin biat ettiğini ve buna benzer söylemlere Fenerbahçemizden ayrı kalmamızı ve her şeyin Fenerbahçe için olduğunu söylüyorlar..!

Yani "biz" Aziz Yıldırım´ın gitmesi için olalım..O gidene kadar protesto edelim‚ uyanık davranalım ve bunu da Fenerbahçe için yapmış olacağız..!

Ben sanırım uyumaya devam edeceğim ve koyun gibi her maçta Fenerbahçe diyerek meeleyeceğim...

O nedenle bir çağrı da ben yapayım ve "ben" yerine "biz" olabilmek için kombine almaya‚ yeni çıkan formalardan almaya davet edeyim..

Paralar ne de olsa Fenerbahçemize gidiyor..
Başarı da "biz" olursak geleceğine göre‚ "biz" olursak Fenerbahçe olacağına göre o halde "ben" demeden‚ "ben bıktım‚ ben olmayacağım‚ ben bu halde destek vermem‚o olursa ben yokum‚ bu gitmezse ben gelmem" demeden‚ "biz" olup sadece Fenerbahçemiz için kenetlenelim..

Aziz Yıldırım´mış‚ Güiza´ymış‚yeni transfermiş‚ hiç biri‚ hiç kimse değerli değil Fenerbahçemizden..

O´nu yalnız bırakmak kendini yalnızlığa itmek demektir..
Çünkü Fenerbahçe "biz"iz.

( Sarılaciçubuklu'dan alıntıdır )

26 Temmuz 2010 Pazartesi

SOL KANATTAN BİNDİRENLER


90'lı yılların çilekeş takımında çubuklunun en çok yakıştığı , en şık abilerimizdendi Kemo. Üstün yetenekleri ile olmasa da tekmeye kafa sokan, ısıran, tuttuğunu koparan; emek yoksa ekmek yok şiarıyla 90 dakika soluklanmadan oynardı. 3 yıl üstüste şampiyonluk sözüyle bit pazarına trilyonluk nur yağdırırken, rakibini öpen Kemalettin ne giderdi şimdi, Rakı yanına buz gibi kavun.

Kemalettin Şentürk'ü benzerlerinden, çağdaşlarından, meslektaşlarından (Şabanlar, Şaşlar, Sergenler) ayırmam Televole sayesinde olmuştu. Futbolcuların evlerini TV'ye açtıkları dönemde mütevazi evinin zengin kütüphanesi önünde "saçlarına yıldız düşmüş koparma anne" dediğinde mest etmişti beni. Sonrasında İP'nin Atsız'a bu denli yaklaşmadığı dönemlerde, gazete ilanlarında Kemalettin Şentürk (FB'li futbolcu) ilanları ile irkildik. Artık iyiden iyiye çemberin dışına çıkan Kemo Nijeryalı kankası Uche'nin Türk vatandaşlığına geçeceği dönemde bir kez daha araya girdi topu kaptı. Hacı Uluç olarak belirlenen ismi beğenmeyip, "Deniz koydu adını..." Aynı Deniz Uygar
bir Ebru Gündeş klibinde oynayınca ben de Ahmet Kaya klibinde oynarım diyerek Fenerbahçe formasıyla son kez bindirdi sol kanattan.Bir görünüp bir kaybolarak geçti kalan futbol hayatı. önce Gaffar Okan'ın Diyarbakır'ında eski Antepli B.Hasan'la siyasi bir kavgaya tutuştu saha ortasında. Akabinde Ege'nin karşı kıyısında " sakallı bir resimdi ne kadar mütebessimdi" edasında göründü elbette halkların ve uzonun rakının kardeşliğinden kelam ederken... Sessiz sedasız bıraktı futbolu diyorduk ki Artvin'in başkalaşmış ilçesi Hopaspor'a transfreini gördük gazetelerde sana da bu yakışırdı dedik. Mücadelesi hiç bitmedi Kemo'nun , yorumculuğunu gördük nadir de olsa, diğer futbolcu eskileri gibi 4 3 3 , 4 4 2 derdine düşmedi, diğer topçu eskileri gibi biz kopenhagdayken , torinodayken mavalları okumadı, sporcuların örgütlenmesi ve sendikalaşması üzerinde durdu. O'nu son görüşümüz de böyle oldu.

Kemalettin saha dışında saha içinden çok daha renkli, istikrarlı oldu belki ama yeşil sahalardan da işgal edilmiş Filistin topraklarında kaldırdığı zafer işareti, adaleti ne öte dünyaya ne hakeme bırakan bir öfke ve de Hayrettin'e attığı güzel bir kafa golü bıraktı geriye...

"Yani kısacası benim güzel annem..." Kemalettin Şentürk çıkarıp yüreğini ortaya koyan bir adam oldu vesselam...

romantikkanaryalar.blogspot.com'dan alıntıdır..

HALA ANLAYAMADINIZMI ? YAZIK ! ÇOK YAZIK..

Geçtiğimiz cuma günü forma tanıtımında konuşan her yöneticimiz, "iyi bir pazarlama" stratejisinden bahsetti formalar için. Onlara "pazarlama stratejisi" sandıkları şeyin, Fenerbahçe taraftarının istek, arzu ve düşkünlüğü olduğunu birinin anlatması lazım. Siz, Fenerbahçe taraftarına Fenerbahçe formasını, bir strateji belirleyerek pazarlayamazsınız efendiler! Koca, koca adamlar olmuşsunuz, Fenerbahçe'ye bir şekilde yönetici olmuşsunuz ama hala gerçek ! taraftarın düşünce yapısını anlayamamışsınız. Yazık !

Arap Şunlara Kafa Atsana!

"Gece pavyonda dansöz oynatıp,
sabahında Galatasaray'a 5 çeken takımın banko bek'i..
Mevzu yapılamazdı Kadıköy'de onlar olduğunda..
Arap'tı o.. Arap İsmail.."


-İsmail abi kaç yaşındasın, futbola ne zaman başladın kısaca anlatır mısın?

“1961 İstanbul doğumluyum, futbola Sarıyer’de başladım sonra Gaziantepspor’da oynadım 1982-83 sezonunun başında da Fenerbahçe’ye transfer oldum. Fenerbahçe’de 11 yıl top oynayıp 1993-94 sezonunda jübile yaptım.”

-Anteplisin değil mi?

“Yok hayır, Rizeliyim.”

-Abi Rizeliler açık tenli olur, senin gibi kapkara Rizeli zor bulunur. Senin bu Araplığın nereden geliyor?

“Aslında ben Arap falan değilim, lakabım Arap. Yıllarca hep bana ‘Arap İsmail’ dendi, kısaca Arap derlerdi, o tenimin esmerliğinden geliyor, memleket ise Rize.”




-‘Herkes bana Arap diyor’ dediniz. Ben birini hatırlıyorum o da size Arap diyordu, Gerson.

“Gerson bana ‘Ayap’ derdi. Arap demeye dili dönmüyordu. E Tabi takımda herkes Arap aşağı Arap yukarı deyince bizim Brezilyalı Gerson da ki, kendisi zenciydi, o da bana Arap diyordu. İlk dediği zamanı hiç unutmam, bu yeni gelmişti takıma, Dereağzında idman yapıyoruz, baktım Gerson ‘Ayap topu at’ diyor. ‘Ulan ben Arapsam sen Arabın önde gidenisin’ demiştim, herkes gülmüştü.”

-Abi yoksa senin bu Arap lakabı kabadayılıktan dolayı da takılmış olabilir mi? Genelde alemde racon sahibi babaların isimlerinde hep Arap sıfatı vardır.

“Bilmem olabilir. Kabadayılık vardı biraz, öyle haksızlığa gelemem, hemen tepki veririm, arkadaşım kavga ediyorsa yerimde duramam hemen ben de girerim, böyle bir yapım var benim.”



-O arkadaşlardan biri kabadayılığı ile ün salmış Abdülkerim miydi?

“Apo benim çok iyi arkadaşımdı, onunla ölüme bile gidilirdi, öyle sağlam arkadaştı, hala görüşüyorum kendisiyle, o benden daha fazla kavgacıydı ama, ben durduk yere kavga etmezdim, yeri gelince ederdim.”

-Mesela bir Samsun olayı var onun gibi mi?

“Samsunspor maçı tam faciaydı, 87 senesiydi, Samsun’da oynuyorduk, ortalık karıştı, herkes tekme tokat birbirine giriyordu, ben de bir baktım arkadaşlarım kavganın göbeğinde duramadım doğal olarak müdahele ettim, sonra maç yarıda kaldı.”



-Daha sonra ne oldu?

”Ne olacak, ben 4 ay ceza aldım, Federasyon bizim takımdan tam 7 futbolcuya aylarca ceza verdi. Çok ağır ödedik o kavganın faturasını.”

-80’li yılların Fenerbahçesi çok renkli bir takım, olacak o kadar ceza çünkü öyle film isimler varmış ki o takımda.

“Vardı tabi Apo, Arif abi en baştaydı zaten.”

-Arif abi nasıl biriydi?

“Mükemmel bir insandı, çok dürüsttür, çok da özel yetenekli bir futbolcuydu ama gece hayatı nedeni ile kendine çok yazık etti.”

-Siz de çok gezer miydiniz onlar gibi?

“Her futbolcu gezerdi sadece ben değil ama Arif abi ile Apo daha bir başka gezerdi, onların hızına kimse yetişemezdi. Mesela beni ilk gezmelere Arif abi çıkarmıştı, ben İstanbul’da hiçbir yer bilmezdim, Arif abi ise her yeri karış karış bilirdi, yeni açılan mekanları, en güzel gazinoları falan hepsini bilirdi, oralarda herkesi tanırdı, yanında beni de götürürdü ama ben onlar kadar fazla gezmezdim.”

-Neler yapardınız peki?

“Bizim zamanımızda öyle play-stationlar, lap-toplar, mp3 çalarlar falan yoktu, biz arkadaşlarla hep beraber takılırdık, aile gezmeleri yapardık, akşamları yemeklere giderdik, genelde toplu halde gezerdik, hatta Galatasaray’dan, Beşiktaş’tan arkadaşlar da olurda yanımızda. Kamplarda birkaç kişinin odasında toplanırdık, makara yapardık, kağıt oynardık, çok da güzel eğlenirdik.”

-11 sene Fenerbahçe’de oynadınız en güzel anınız neydi?

“103 golle rekor kırarak şampiyon olduğumuz sene her şey mükemmeldi onu unutamam.”

-En kötü anınız hangisiydi?

“Aydınspor’a 6-1 yenildiğimiz maç, o çok kötü bir anıydı.”

-Sizin rahmetli Özal ile de bir anınız olmuş onu anlatır mısınız?

“84-85 sezonunda Ankara’da Gençlerbiriliği ile oynuyoruz, yenmemiz gerek ama 1-0 yenik duruma düştük, sonra gol de atamadık artık maç bitti bitecek ama biz bir türlü golü bulamıyoruz, umudumuz da kalmamış. O arada tribünde rahmetli Özal da var, maç öncesi biriyle iddiaya girmiş, 1-1 biter diye. Son dakikalarda onun da umudu bitmiş. Neyse maça dönelim tekrar dakika 86 bir top geldi önüme, vursam mı vurmasam mı düşünürken, vurdum ama arkadaşlar bana vur-ma diye bağırdı çünkü çok zor pozisyondu ve şansımı fazlasıyla zorlamıştım ama top gitti kaleye gol oldu hem de öyle güzel bir gol oldu ki yılın golü seçildi. Maç benim o golle 1-1 bitti. Soyunma odasına rahmetli Turgut Özal geldi, beni buldu, ‘teşekkür ederim sana, iddiaya girmiştim, mahçup etmedin beni’ dedi.”

-Abi senin gollerinde vardı bir tanesini hatırlıyorum Atalanta’ya atmıştın, ayrıca sağ bek olmana rağmen penaltıları da sen kullanıyordun.

“Evet takımın penaltıcısı bendim, Aykut, Tanju varken de ben atardı, penaltı kararlılık gerektitir, teknik ve aynı zamanda sert vuruş gerektirir, kendine güven gerektirir, bu özellikler ben de vardı.”

-Peki milli maç anıları?

“Biz milli maçlara korkarak çıkardık, 3 mü 5 mi yiyeceğiz diye çok korkardık. O zamanlar senede 1-2 milli maç oynanırdı. İstanbul’da İngiltere’den 8 yediğimiz maçta ben de oynadım, maç sırasında Abdülkerim’in bileği dönmüştü, oyundan çıktı yedek kulübesinde rahmetli Candan Tarhan’ın yanına oturdu. O sırada milli takım teknik direktörü Candan Hocaydı. Durum 5-0 olmuş, Candan Hoca Apo’ya dönüp, ‘Apo fark olacak galiba’ demiş. Apo daha sonra bize bu olayı anlattı çok gülmüştük.”

-Abi senin lakabın Arap’tı, başka ne lakaplar vardı?

“Rıdvan Şeytan, Turhan Rambo’ydu, Erdi’ye ‘Takız’ derdik, onun dili peltekti sakız diyemezdi, Hakan’a Lazo derdik, Nezihi’ye de Deli derdik.”

-Gerçekten deli miydi?

“Bayağı deliydi, boş yere deli denmez ki insana, manyaklığından geliyordu lakabı, maçlarda garip deli deli hareketler yapardı.”

-Peki abi bir çok hoca ile çalıştın örnek aldığın biri var mı?

“Hiddink başkaydı, ben de teknik direktörlük yapıyorum ve onu örnek alıyorum, yanında tam 3 ay kaldım Eindhoven’de, Mardin’de, Sarıyer’de, Sivasspor ve son olarak Malatyaspor’da teknik direktörlük yaptım ve Hiddink’ten öğrendiklerimi uyguluyorum. Onun dışında Veselinoviç ile Stankoviç de iyi hocalardı.”

-Veselinoviç nasıl biriydi?

“Çok şakacı, futbolcularla diyaloğu iyi olan, bana bir tek o ‘Arap’ demezdi.”

-Ne derdi peki?

“Çocuk derdi, beni ufak tefek görüyordu herhalde o yüzden hep ‘çocuk’ derdi.

-Abi rakiplerinizle aranız nasılı saha dışında, mesela Fatih Terim Galatasaray’ın kaptanıydı. Görüşür müydünüz kendisiyle?

“Çok sık görüşmezdik ama Fatih Terim’i dışarıda görürdüm, karşılaşırdık yani tesadüfen öyle bir samimiyetimiz yoktu ayak üstü sohbet ederdik, ayakkabısının arkasına basarak yürürdü onu hatırlıyorum. Şimdiki hali ile arasında dağlar kadar fark var.”







-Saha içinde rakiplerinizle aranız nasıldı, neticede sen bir savunma oyuncusuydun, sertlikler oluyor muydu?

“Ben en çok Trabzonsporlu İskender ile kapışırdım, sahada her karşı karşıya kaldığımızda da tekme atardım, sert oynardım ona karşı, napayım durdurmak için başka çarem yoktu.”

-Kızar mıydı?

“Bana hiç kızmazdı çok severdi beni hatta ‘sen istersen ayağımı kır ama Müjdat yanıma bile yaklaşmasın’ derdi.”

-Müjdat ile derdi neydi?

“Bilmem ona gıcıktı, ‘Müjdat’a uyuz oluyorum,, sen vur ama o vurmasın’ derdi.

-Abi senin zamanında Aziz Yıldırım gibi, Ali Koç gibi yönetici ve başkanlar yoktu, o dönemki idarecilerinizle aranız nasıldı?

“Eski yöneticiler çok ilgilenirlerdi bizimle mesela Futbol Şube Sorumlumuz Aziz Yılmaz abi vardı, sahada bize bir şey olsa hemen o da sahaya dalardı, dışarıda da çok yardımları olurdu bize, manevi yönden de maddi yönden de destek olurlardı.”

14 Temmuz 2010 Çarşamba

TEŞEKKÜRLER GÜRCAN BİLGİÇ


Gürcan Bilgiç , Resmen hislerime tercüman olmuş. Kendisini tebrik ediyorum bu yazısı için.

Tribünlerin ruhu

Armanın gururu sarı melekler... Kadın Voleybol takımı için Telsim Tribünü'nde açılan bu pankart, Fenerbahçe tribünlerinin gönüllüsü üç büyük grubu, yaklaşık yedi bin taraftarı, Saracoğlu Stadı'ndan ayırdı.Maçın uzatma anlarında, bitime üç dakika kala, sahayı göremediklerini iddia edenlerle, voleybolculara bu jestin yapılması gerektiğine inananların kavgası sonucunda 21 taraftar ceza aldı. Sahaya bir şey atmadılar, küfür etmediler, rakip taraftara saldırmadılar, sakıncalı pankart açmadılar. Sporcularıyla gururlanmalarının sürmesini istediler ve kavga çıktı. Elbette doğru değil olanlar. Ama bir tribün terörü hiç değil. Bireysel, anlık reflekslerle geliştiler.


Hemen hepsi öğrenci olan bu çocuklara altı ay statlardan uzaklaştırma cezası geldi. Babalarının ellerine de 1700'er liralık fatura. Çocuğunu okutmak için bütçesini zorlayan bir aile reisinin, çocuğunun Fenerbahçe sevgisi için ödemesi gereken faturaydı bu. Ortaya bir tercih durumu çıktı.

Ve son olarak Unifeb ayrıldı tribünlerden. Necdet Ersoy tarafından, "Üniversitede okuyan bu çocuklar tribünlerde kaynaşsınlar. İlerde hayata atıldıklarında hangi meslekte olurlarsa olsunlar, Fenerbahçelilik kimliğiyle birbirlerine destek olsunlar" felsefesiyle kurulmuşlardı.

KENDİLERİNİ SAHİPSİZ HİSSETTİLER
Büfeden sandviç alırken tutuklanıp, ceza alan arkadaşlarının durumuna düşmek istemediler.
Yapılan açıklamaya baktığımızda, gelecek kaygıları ön plana çıkıyor. "Sahipsiz" hissetmişler kendilerini. "Sırf üstümüzde tişört var diye tutuklanamayız" diyorlar. Çünkü yarın mezun olup, iş başvurusu yaptıklarında, savcılık kağıtlarında "holigan" yazabilir. Grup CK, Vamos Bien ve Unifeb... Tribünlere sadece renk aşkıyla gelip, Fenerbahçe sevgilerini, gövde gösterisine dönüştürmek isteyen, pırıl pırıl, gencecik çocuklar.
BİRİLERİ 'EMRET' DEMEYE DEVAM!
Bunu biz biliyoruz ama tek bir yönetici, başta stattan sorumlu Ömer Temelli olmak üzere, emniyete gidip ikna edici olmuyor. Avukat tutarak bu çocukların hakları savunulmuyor. Kamera görüntüleriyle olaylara karışanlarla-karışmayanların ayrılmasına çalışılmıyor.

Kimin, neden tribün kovaladığını bilecek kadar bu kulüp içindeyiz. Emirleri dinleyenler ile gönüllerini dinleyenler arasındaki farkı iyi biliriz. Tribünleri terk eden aslında Fenerbahçelilik ruhudur. Bu genç çocuklar "başkaldırının-çağın gerektirdiği vizyonun" temsilcileriydiler. Bilerek ve bilmeyerek, elendiler. Yerlerine başsallayıcılar gelecek, tribün diye bir sorun kalmayacak. Çekirdek yiyenler, "emret" demeye devam edecek.

Gürcan Bilgiç...

BUNLARI DA TAKİP EDİN

Powered By Blogger

Bu Blogda Ara

İzleyiciler