23 Mayıs 2011 Pazartesi

20 Mayıs 2011 Cuma

BİR PAPAZIN ÇAYIRI KLASİĞİ ( HERKES OKUMALI )

Büyük bir gümbürtü var bu sokaklarda


Gazete sayfalarından taşıyor sesleri; televizyon programlarından, radyolardan, dava dosyalarında dinlenen konuşmalardan. Meclis Başkanları konuşuyor; Kulüp başkanları, sekreterleri, ortak basın açıklamaları, mafya babaları çıldırmış gibi. Aklını kaybetmiş bu kalabalığın ortak dili Türkçe, cümleleri küfür, iddiaları yalan, delilleri komplo teorisi.

Belediye Başkanları "Fenerbahçeliliğimi dondurdum, bu sene şampiyon olamayacak" diye bağırıyor. Zamanında Fenerbahçe'de kaleci olmuş bir futbolcunun gol yemesinden bin teori uyduran taraftar, Ankara'da Fatih Tekke için pankart açıyor, tam bir hafta sonra bir anda sevdası Rıza Çalımbay oluyor.

Genel Başkanları İsviçre'de 8 hesabı olduğu iddia edilince iftiracılar, yalancılar diye köpüren partinin milletvekilleri, televizyon kanallarında "duyum" üstüne açıklama yapıyor "yalansa nasılsa ortaya çıkar" pişkinliğine hızla geçiyor. Meclis Başkanları "Trabzon'un Şampiyon olmasını istiyorum" diye bağırıyor, iki haftada bir kere. Ezeli rakibin takım kaptanı katılıyor koroya, canlı yayında.

Gençlerbirliği futbolcularının "Trabzon için oynadık" sesi, Karabüksporlu bir futbolcunun "saha içinde de iyi oynuyorlar saha dışında da" iftirasına karışırken, bir hafta sonra, Sivasspor'un Fenerbahçelilere ayırdığı tribüne kadar bulaşıyor yöneticilerin dilleri.

Ceza sahası içindeki açık müdahaleye penaltı çalınmasına "şaibeli" diyenler, Burak Yılmaz'ın ceza sahası dışında verilen penaltısında havaya zıplayanların ta kendisi.

Tam 10 sezondur yüzü kızarmadan Fenerbahçe'nin federasyonu, medyayı, hakemleri ve kuzey deniz saha komutanlığını parmağında oynattığını iddia eden, su testisi kriteri Hıncal, Darth Sidious tonuyla bağırıyor yeniden "penaltılar penaltı değil, Fenerbahçe'nin şampiyonluğu önceden belli."

Küme düşmeyeceği 31. hafta kesinleşenle, 17'de 17 parolasıyla yola çıkıp ilk 5'e gireninden, Fener maçında savunma öncelikli olarak sahaya çıkıp Trabzon maçında "açık futbolu" tercih edene kadar hepsinin ağzında delirmiş kelimeler.

Gümbürtüyü duyuyor musunuz?

Bu sarı lacivertin gelişinin paniği.

Gökkubbeyi yere indirseler, bastığımız toprağı bir halı gibi ayağımızın altından çekseler, ayı gümüş, güneşi altın diye önümüze serseler bir kez olsun dönüp bakmayacağız.

Anasını sikin diyen Mafya babalarının, İBB maçında 60.000 kişiye oynadığı zaman susan ama takvim Sivas olduğunda konuşan genel sekreterlerin, "saha içinde de saha dışında da iyi oynuyor" sözünden "deplasmanda da iyi oynuyor" sözünü çıkartan ancak "biz futbolu böyle oynarız" yazısından "yani nasıl oynarlarmış, ne demek bu" diye komplo teorisi yaratan zihniyetlerin inadına,

Şampiyon olamasak da, olmasak da, kupanın yanından geçemesek de,

Ben diyorum ki hüznümüzü gönlümüze bastırıp gururla duracağız karşınızda,

Bu manyak, bu akıldışı, bu ahlak dışı, bu rezil dünyanın tam ortasındayız bizler, işte aldığımız formalar kardeşim, işte gördüğümüz şampiyonluklar, işte bir Denizli maçından sonra kalbimize dercettiğimiz gözyaşlarımız var.

Çok acı gördük, çok büyüklük gördük, çok yükseldik ve düştüğümüz de oldu, hep daha iyi oynasınlar istedik, hep daha çok gol atıp yensinler. Yetmedi bize kardeşim 3-5, 6 olunca 10'u istedik.

Siz baktığınızda kahrolursunuz, bizin gönlümüzde Alex'in Ankaragücü'ne attığı gol değil, sanat. Orada heykel gibi bir duruş var, Michalengelo'nun Davud'u, orada topun inişi iniş değil, Van Gogh'un fırça darbesi, arkasından yükselen tezahürat değil, ses değil, gönüllerinizi yakan, gözlerinize yaş düşüren, Mozart'ın requiem'i.

Sarı lacivert çubukluyla çıktı mı bu çocuklar sahaya, oynadıkları top değil, sevgimiz, heyecanımız, çünkü iyiler de kazanır lan bu dünyada. Küfürlerinize rağmen kazanırlar, ağzınızı işgal edip dudaklarınızda iftira olan hırsınıza rağmen kazanırlar, Devlet Bakanlarınıza, nüktedan Başkanlarınıza, TBMM Başkanlarına, Büyükşehir Başkanlarına, her şey mübahtır anlayışınıza rağmen kazanırlar.

İpinden kopmuş komplo teorisyenleriyle çizdiğiniz algı gümbür gümbür sallanıyor ya her golde,

Lugano'nun vurduğu top fileye değil de, hepinizin hayallerine giriyor ya hani, geminin limana girişi gibi,

Mızrak gibi kalkıyor ya binlerce kol, onlar kol değil Davud'un Calut'un alnında patlayan sillesi.

Gümbür gümbür geliyoruz. Öyle afilli. Bembeyaz şortlarımız, bembeyaz çoraplarımız, simsiyah kramponlarımız yemyeşil çimlere her değdiğinde, titretiyoruz hepinizi, "yine kazanacaklar" diye.

Çünkü tam bitmişti derken kalkabilir Fenerbahçe. Malatya'ya yenilmesiyle dalga geçerken boğazınıza dizer Arena'da, İnönü'de, 19 Mayıs'ta, Atatürk Olimpiyat'ta, iki haftada bir Saraçoğlu'nda.

Çünkü top oynuyoruz kardeşim biz. 7 kişi 8 kişi 70 dakika kapanan takımlara karşı 90. dakikanın uzatmasının son saniyesinde didiniyoruz hala.

Çünkü manyaklığınızla uğraşıyoruz, yumruk atan adamları bağrınıza basmanızla, sahaya rakı şişesi atan adamları unutturmanızla, 17 yaş altı takımını kendi evinde dövenleri sahiplenmenizle, berabere kalan bir maç sonrasında maçta oynamayan bir takımı suçlayacak başkanlarınızla, hıncalınızla, ermanınızla, ağaoğlularla, evdeki son maçında bilet almayıp bir hafta boyu komplo teorisi kuran taraftarlarınızla, kafamıza attığınız mermerle, 5000 kişi sahayı bastığında "bahane arıyorlar" tiynetindeki başkanlarınızla, başka adamın formasıyla sporcusunu sahaya çıkartıp bunu herkese yedirmeyi bekleyen yöneticilerinizle, kimsenin kıymet vermediği gazete yazarlarınızla.

Şampiyon olmayalım,

Sarı laci sahaya çıktığında gümbür gümbür sağır ediyor ya kulaklarınızı, titriyorsunuz ya kupaya elimiz değecek diye, biliyorsunuz ya iyi olduğumuzu, her maçı izleyip kahroluyorsunuz ya, yalanınız, iftiranız son sığınağınız olduğunda bizim hala gözlerimizi yaşartan Alex'imiz var ya,

Mutluyuz yahu?

Biliyoruz kimin iyi kimin kötü olduğunu,

Görüyoruz kimin iftira attığını ve kimin iftiraya maruz kaldığını,

Duyuyoruz emek harcayanları ve emeği şikeyle, şaibeyle karanlığa boğmaktan haz alanları,

Umut kuruyoruz, hayal ediyoruz, bu pisliğin içerisinde güzel bir maç daha bekliyoruz,

Boğazınızdan geçmiyor ya hiçbir golümüz,

Gümbür gümbür geliyoruz.

Duyuyorsunuz, sokaklarda, caddelerde, gittiğiniz her yerde.

Önce uzaktan geliyor, sonra evinizin içinde, bir patırtı, karmaşa, gökgürültüsü gibi bir anda:

Fenerbahçe. Fenerbahçe. Fenerbahçe. Fenerbahçe.

Hiç böyle sevmediniz be kardeşim, İzmir'in alsancağında sarı lacivet bayraklar olacak pazar günü, aynı Sakarya'da, Düzce'de meydana asılacağı gibi. Sivas festival yapacak o gün, aynı Ankara'nın Kızılay'ında formalı çocukların güleceği gibi.

Babalar oğullarına forma alacak o gün, Lefter'i anlatacak bir kere daha, küçücük kızlar Alex'i izlemek için geçecek televizyonun karşısına, Kayseri'de 55 yaşında bir adam koltuğun üstüne çıkacak uğuru bozulmasın diye, Atina'da bir Fenerbahçe'li Hz. Meryem'den yardım dileyecek, Trablus'ta bir adam Allah'a dua edecek o gün. Şam'dan Bosna'ya, Bakü'den Edirne'ye kaç dilde yakaracaklar rablerine,

Gümbür gümbür geliyoruz,

Yapayalnız, tek başına, birbirinin halinden anlayanlarla, gökte uçan uçurtmaya bakar gibi balkondan sallanan bayrağa bakanlarla, sokakta Niang diye bağıran çocuğun neşesiyle, sağ kanattan bindiren Gökhan Gönül'ün teriyle, bağırmadan çağırmadan, iftira atmadan, kalbinden geçeni saklamadan,

Şampiyon olmak için geliyoruz.

Oradayız. Tam karşınızda.

papazıncayırı.blogspot.com dan alıntıdır. Ellerine, yüreğine, kalbine sağlık.....

12 Mayıs 2011 Perşembe

Ver Leftere Yaz Deftere


geçmiş yılları geri getiremezsiniz, ama anılarınız hep sizinledir, ister kendi sahanızda ister deplasmanda, rakip sahada oynayın. anılarımda fener'in yaman futbolcusu ve giderek ilahı olan büyükada'lı lefter küçükandoniadis'in hep yeri olmuştur. radyoda muvakkar ekrem talu ya da sulhi garan'ın "naklen" anlatttığı futbollu, gazozlu, leblebili, "çocuk haftası" ve "binbir roman"lı çocukluk günlerimden bugüne, gönlümün bir köşesinde hep yer verdiğim bir "kalo anthropo", benim deyişimle okkalı bir insandır lefter.

anneannemin teyzemle birlikte gittiği halk pazarında bana aldığı ve o günler için büyük yenilik sayılan madeni fb tokalı plastik kemeri takardım kısa pantolonlarıma. plastik kemerler koptu gitti, lefter'li yıllardan lefter'siz yıllara, sarı-lacivert çubuklu formalardan çubuksuzlara, zaman gelip geçti. ama o, aklımızda hep kaldı; top sihirbazı, aynı zamanda efendilik ve vefalılık simgesi olarak.

o, bu topraklarda yaşayan bir bizanslı'dır, bir osmanlı'dır ve gerçek bir türk'tür. yeşil sahaların devini son olarak haziran 1960'ta ankara 19 mayıs stadyumu'nda izlemiştim, türkiye'nin iskoçya ile oynadığı millî maçta. ilk golü metin atmış, sonra da "ordinaryüs" lefter'in iki şık golü gelmiş, genç şenol da skoru tayin etmişti: 4-2 sanıyorum, ilk kez britanya adaları'ndan bir millî takımı yeniyorduk. 18 yaşında bir genç olarak çok mutlanmıştım. lise sonrasında yüksek öğrenim için yurtdışına gittiğimden bir daha onu işbaşında görme olanağım olmadı. kayıplı çıkan benim. sahaya 9 kez de kaptan olarak çıkan lefter'in millî maçlarda attığı toplam 22 gol rekorunu ancak geçen yıllarda hakan şükür kıracaktı. ama futbol tarihimizde istanbullu rum kökenli vatandaşımız lefter küçükandoniadis'in 1948 nisanı'nda yunanistan'la atina'da karşılaşan türkiye millî takımı'nın galibiyet golünü atması kadar anlamlı kaç gol vardır ki?

1925 doğumlu lefter gerçekten yetenekliydi. çok genç yaşta büyükada'da futbol oynarken dikkatleri çekti. abisi beyoğluspor'da oynuyordu. ancak, onu taksim kulübü kaptı. taksim'in birinci takımında oynadığı zaman yaşı henüz 16'ydı. iki yıl boyunca istanbul mahalli liginin en gözde oyuncuları arasında gösterildikten sonra diyarbakır'da tam dört yıl süre ile askerlik görevini yerine getirecekti. şimdilerde çoğunun operet askerliği yaptığı profesyonel futbolcularımızı düşünüyorum da... ama o günlerde askerlik gerçekten uzun sürerdi, çünkü 2. dünya savaşının türkiye üzerine yaklaşan gölgesi silahlı kuvvetlerimizin mümkün olduğunca güçlü tutulmasını zorunlu kılıyordu.

mehmetçik lefter, 1946 yılının aralık ayında terhis olup istanbul'a döndüğünde bu kez onu taksim'den transfer etmek için fenerbahçe kulübü bekliyordu. açık profesyonelliğin olmadığı o günlerin 200 lirasına fenerbahçeli oldu lefter. büyükada'nın ele avuca sığmaz çocuğu 1947'den 1965'e sarı-lacivert formasıyla türk futbolünde gerçek bir efsane olacaktı. leftet yurtdışında futbol elçimiz olarak da dikkatleri çekti. 1951-52'de 20 bin lira karşılığı transfer olduğu italya'nın fiorentina, 1952-53 sezonunda ise fransa'da nice takımında oynadı. ama o büyükada'sız yapamıyordu. yurda döndü ve 1965'e dek yeniden fenerbahçe'yi başarıdan başarıya götürdü. ne çalımlar, ne frikikler, kornerler, ne penaltılar attı; rabbim, şapka çıkartırdı. ah o günlerde bizde tv olsaydı da yıllar sonra, soluk ve çizilmiş siyah-beyaz birkaç film karesi yerine, onu "banttan" izleyebileydik... onu top koştururken görmeyenler şanssızmış, karşısında oynamayanlar ise ne kadar da şanslıymış diye düşünürdük, eminim.

"müdafilerin" korkulu rüyası "ser muhacim" lefter, futbola erken başladı, geç bitirdi. yeşil sahalara veda ettiğinde 38 yaşındaydı. ama nüfus kâğdı 41 yazıyordu. öyle ya, minik ustaya taksim kulübünde lisans çıkarabilmek için yaşını büyütmek zorunda kalmışlardı. fenerbahçe formasıyla 615 maça çıkan ve 18'i ezelî rakip ama dost galatasaray'a, toplam 423 gol atan lefter, gerçekten uzun verimli bir yıldızdı. taraftarın "ver lefter'e yazsın deftere" sloganı boşuna çıkmamıştı. hele üstad bir "ceza alanı"na girmesin, ince bir bilek hareketi, bakmışınız top filede.

ne var ki, bir metin oktay'ın, bir can bartu'nun, bir hakan şükür'ün tersine, lefter, ne futbol oynadığı yıllar ne de eline geçen paralar açısından alın terinin gerçek karşılığını pek alabildi. tıpkı bir başka doğal yetenek beşiktaşlı şükrü gülesin gibi. ii. dünya savaşı sırasında millî maçlar yapılamadı. millî maçların yeniden başladığı dönemde bile, türkiye'nin oynadığı millî maçlar yılda birkaçı geçmiyordu. bereket, lefter 1948 olimpiyatlarfna katılan ve 1954 dünya kupası finallerinde oynayan millî takımımızda yer aldı. genelde yabancı arenalara uzak bu kısır ortama karşın, "ilklerin adamı" lefter, gene de türkiye'de millî formayı 50 kez giyerek "altın şeref madalyası'nı alan ilk futbolcumuz olmayı başaracaktı.

fenerbahçe formasıyla, amatör mahalli liglerin dışında, 2 kez istanbul profesyonel ligi, 3 kez türkiye şampiyonluğu da yaşayan lefter'in "jübile"si yapıldı, ama futboldan kopmadı. önce, yunanistan'da egaleo ve güney afrika'da johannesburg takımlarında oyuncu-antrenörlük yaptı. ardından samsunspor, orduspor, mersin idman yurdu ve boluspor'da teknik direktör olarak sahaya çıktı. son yıllarda spor yazarlığını sürdüren futbol virtüözü lefter, saha dışındaki efendiliğiyle de hep sevildi ve hep sevdi. çapkın mıydı? belki. ama karda yürüdüğünde izini belli etmedi. eşini ve yavrularını hep el üstünde tuttu.

türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcuları sayıldığında adı ilk sırada gelen lefter, büyükadalılıktan da hiç vazgeçmedi. istanbullu ünlü birçok rum kökenli sporcunun yaptığı gibi, örneğin sofyanidis, kasapoğlu, yunanistan'a göç etmeyi de hiç mi hiç düşünmedi. o, mahallesinden, komşularından, bakkalından, kasabından, manavından, tozlu futbol sahasından, eşeklerinden, faytonlarından, vapurlarından hiç kopmadı. "ohi pedimu!"...kahvede, lokantada dost masalarındaki yerini hiç boşaltmadı. bizdendi, bizlerle kaldı. bizlere ne haç, ne hilal, ne de davud'un yıldızı fark eder, bizler insan'ı severiz çünkü. eskiden olduğu gibi, bugün de aynı evde, adalar belediyesi tarafından adı verilen "fenerbahçeli lefter sokak"ta oturan 77'lik delikanlıya, türk futbolunun ölümsüz oyuncusuna, çocukluğumun kahramanına, gençliğimin gururuna "yassu lefterimu!" diyorum, canı gönülden.

Bu yazı Artun Ünsal tarafından 2002'de kaleme alındı..

28 Nisan 2011 Perşembe

Son Nefesimizde


Son Nefesimizde : Eşhedü enLa iLahe iLLaLLah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve resulü . zaman kaLırsa. FENER goL goL goL

24 Nisan 2011 Pazar

Guiza gol gol gol , Şampiyonluk geliyor...


Aldığın paranın altında hep ezildin. Ama dün akşam attığın gol ile aldığın paralar Anne'nin ak sütü gibi helal olsun....

19 Nisan 2011 Salı

1996 yılına dönelim ve anıları tazeleyelim



Pazar günü planları yapmıştık. Önce İstinye Park ve sonrasında hep beraber Trabzon ve Bursa arasında oynanacak karşılaşmayı izleyecektik. Neyse ki akşam olmuştu. Oturup tv karşısına maçı izlemeye koyulmuştuk. Bir yerden de merak ediyorduk, Bursa bize oynadığı futbolu ve direnci Trabzon karşısında gösterecekmiydi? Lakin bizimle oynadığı karşılaşmayla kıyaslanmayacak kadar açık futbolu tercih etmişler. Defanstan dan dun toplarla çıkmıyorlardı. Hepsinden farklı bize gösterdikleri direnci rakibine göstermiyorlar. Bu beklenen bir durumdu aslında. Şok olmamıştık yani. Asıl şok olacağımız dakikalar daha gelmemişti. Neyse ki skorbord 28' i gösterdiğinde şampiyon Ordu 52'yi gösterdiğinde Rize ve 55' e geldiğinde ise Samsun yazısını gösteriyordu. Memleketimiz Samsun olduğundan özellikle merak etmiştim Samsun yazacaklar mı diye. Evet şampiyon Samsun yazıyordu fakat Trabzon tribünlerinde bir yuhalaması sesi kopu verdi. Birde acaba dakikalar 28'i gösterdiğinde skorbord şampiyon Giresun yazdımı diye merak ediyordum. Belkide Lig tv kameraları göstermemiş olabilirdi. Bunun cevabınıda bu sabah aldım. Bloglar da gezerken Giresun çotanaklar grubu bir açıklama yapmış " İBNE TRABZON OLAMAZSIN ŞAMPİYON " diye. Biliyordum Giresun, Samsun ve Rize nin Tabzon'u sevmediğini ve şampiyon olmasını istemediğini. Tabi bu yazdıklarım herkes için geçerli değil ama büyük çoğunluğu bu şekilde düşünüyor. Yazının başlığın da 1996 yılına anıları tazeleyelim dememde ki sebeb işte bu yazdıklarımla bağlantılı.

O muhteşem 1996 yılı ligin ikinci yarısı Trabzon ve Fenerbahçe'mizin şampiyonluk için Hüseyin Avni Aker Stadında karşılaşacaklardı. Yönetim ve Taraftar karar almış şehre 50 otobüs akın edecektik. Öyle de oldu. Ama otobüslerimizin Samsun da karşılanışı hala özlerimin önünde. Halk balkonlarda, sokaklarda heryerde alkışlanıyorduk. Giresunda da aynı şekilde. Gurur duymuştum. Lakin Trabzon'a yaklaştığımızda 50 otobüslük kafile yolda durdurulup arama yapıldı. Emniyet müdürlüğünden valilikten açıklama yapılmış şehre 50 otobüs değilde belirli aralıklarla teker teker girilecekmiş diye. Fakat buna karşı çıkan tribün liderleri " Biz buraya 50 otobüs geldik ve 50 otobüs olarak giriş yapacağız" dediler. Emniyet ve Valilkten karşı çıkanlar oldu fakat 50 otobüs hep birlikte hareket ettik. Ne zamanki Trabzon sınırlarına girdik her yerden taşlar, sopalar, silahlar ardı ardına otobüs camlarında patlıyordu. Atılanlardan korunmak için otobüsün ortadaki yürüme yerlerine herkes bir birinin üstüne yatmış korunmaya çalışıyorduk. Otobüs'ün şoförüne yapılan dur ikazını dinlemiyor ilerliyordu. Fakat çok direnemedi. Bizim taraftarlarımız da otobüslerden inip karşılıklı arbede şeklinde çıkan olayları hala unutamıyorum. Stad'a varana kadar her yerde olaylar bu şekilde sürdü. Neyse ki stada vardık. Olaylar orda da devam ediyor. Karşılıklı küfürler, atışmalar yine aynı hızla devam ediyordu. Stad'ın içine girdik ve biraz olsun durulur dediğimiz olaylar orda da aynı şekilde sürüyordu. Kafalarımıza hiç abartmıyorum yumruğumuzdan büyük taşlar isabet etmesin diye skorbord'un altına saklanmaya çalışıyorduk. Saklananlar şanslı saklanamayanlar artık taşlardan nasibini alıyorlardı. Bu taşlar stada nasıl girmiş orasını sormuyorum bile. Emniyet güçleri ( Sözde emniyet güçleri ) kıllarını bile kıpırdatmıyorlardı. Tribünlerimizin önüne gelen Trabzon taraftarlarının elinde bıçaklar "buradan çıkamayacaksınız" diye bizleri tehdit ediyorlardı. Bizimkiler tepki göstericek olsun hemen kafamıza jop lar iniveriyordu. Bizi tribününe dahi yaklaştırmıyorlardı. Sözde emniyet güçleri ama sadece oradaki misafir taraftar kısmına gücü yetiyordu. Neden Trabzon taraftarlarına müdahale etmiyorsunuz diye çıkışıldığında beklenen cevabı alıyorduk kendilerinden " Burası Trabzon. Küçük yer. Herkes birbirini tanır. Siz bu akşam buradan çekip gideceksiniz ama biz buradayız. Başımız beleya girsin istemiyoruz" dediler. Maç başladı Trabzon 1-0 önde ama biz takımımıza çok güveniyorduk. Desteğimiz bir dakika olsun kesmiyor sesimiz kısılırcasına bağırıp takımımıza destek oluyorduk. İkinci yarı başladığında havaya siz çökmüş karşı kaleyi görmekte zorlanıyorduk. Kalecimiz ( ismini söylemek istemiyorum ) mükemmel kuratarışlar yapıyor, rakip forvetlere "bana bugün başka gol atamazsınız" der gibi koruyordu kalesini. Sonra gollerimiz geldi. Tribünde sevinenleri, ayılanları, bayılanları görmek mümkündü. Maçı kazanmıştık. Tarif edilemez bir duyguydu. Trabzon taraftarı ise sinirden ne yapacağını bilmez bir halde protesto için takımını alkışlarken ertesi günkü gazeteler, televizyonlar Trabzon taraftarlarının centilmenliğinden bahsediyorlardı. Allah Alah ne centilmenliği biz başka maçamı gittik ! Stat'ta uzun süre bekletildik. Hava soğuk çok üşümüştük. Ama tınlamıyor vız geliyordu bize soğuk. Zamanın yöneticileri maç bittikten 2 saat'e yakın bir süre sonra yanımıza gelip " Sizi buradan emniyetli bir şekilde götürmeden stat'tan ayrılmıyoruz " dediler. Bu asil davranışlarından ötürü gurur duymuştuk yeneticilerimizle. Çok geçmeden neden bekletildiğimizi söylediler. Trabzon taraftarları yolları kesmişler stat'tan çıkmamıza müsade edilmiyordu. Neyseki açıklama geldi. Artık stat'dan çıkacaktık ama yolu uzatıp Erzurum üzerinden gidecekmişiz. Sebebi ise emniyet açısından! Zaten otobüslerimizde bir tane sağlam cam yok.Yollarda ilk bahar zamanı olduğu halde kar var soğuk havayı iliklerimize kadar hissediyorduk. İstanbul'a geldikten sonra hasta olmuş yaklaşık 3 gün yatak döşek yatmıştım. Ama çektiğimiz bütün eziyetlere değer bir galibiyet alıp sezonu şampiyon tamamlamıştık.

Bunları neden anlattım ? Sözüm onaTrabzon'un şampiyonluğunu Türkiye'nin 4/3 istiyormuş yaa. Tövbe Tövbe. Yahu sizin şampiyon olmanızı hemşehrileriniz bile istemiyor. Ben bunu 1996 yılında kendim bizzat yaşadım. Gözlerimle gördüm. Bize Giresun da ve Samsun da yapılan karşılamadaki desteklerinde bizzat şahit oldum...

Ne mutlu Fenerliyim diyene...

29 Mart 2011 Salı

Biliyordum !


Geçtiğimiz günlerde Bilica ve Jaja ellerinde şampanyalarla ve yanlarında iki bayanla magazin basınına yakalanmışlar. Kısacası gece alemine akmışlar. Bu haberi ve resmi görür görmez dedimki " Kesin bu iş bize patlayacak. Aziz Yıldırım yaptırmış olacak. Trabzon Sporu karıştırmak için yapılan bir hareket olarak lanse edilecek" ama bir türlü fırsat bulup yazamadım. Lakin çok geçmeden basında çıktı düşündüklerim. Çok komik bir lig yarışına şahit oluyoruz. İnsanlar komik olmak için kendisinimi zorluyorlar veya öylemi görünmeye çalışıyorlar anlamadım. Eğer Fenerbahçe'miz şampiyon olursa ( olacak ) yazılacaklara herkes şimdiden hazırlansın. Belki şöyle bir yaklaşımda gösterebilirler " Aziz Yıldırım Jaja'nın şampanyasına ilaç attırmış cırcır olması için. Bakın cırcır oldu ve şampiyonluk gitti " Diyebilirlermi ? İşin içinde Fenerbahçe varsa diyebilirler..

23 Mart 2011 Çarşamba

Yok Artık Fenerbahçe Yönetimi !




Türkiye’de taraftar olmak başlı başına büyük bir zorluk iken bir de buna gönül verdiğiniz kulübün yönetim kurulunun aleyhte yaptığı uygulamalar dahil olunca iş iyice çığrından çıkıyor. Fenerbahçe yönetiminin bilet konusunda uyguladığı faiş fiyat politikası senelerdir sarı lacivert renklere gönül veren biz ve bizler gibi milyonları bıktırdı.

Bu konuda gerek bloglarda gerekse taraftar siteleri ve forumlarda dertler dile getirilmiş ve Sayın Yönetim Kurulumuz sezon başında kombine bilet fiyatlarına zam yapmayarak, kale arkası bilet fiyatlarını da 33 TL’ye çekerek Büyük Fenerbahçe’nin Büyük taraftarını mutlu etmişti.

Geçtiğimiz sezonun son maçında kendi evimizde Trabzonspor ile berabere kalarak şampiyonluğu kaybetmemize ve Avrupa kupalarına erken veda etmemize rağmen Fenerbahçe taraftarı olarak bizler, görevimizi fazlası ile yerine getirerek gerek futbol takımımıza gerekse de Erkek-Kadın Basketbol ve Voleybol takımlarımız başta olmak üzere Fenerbahçe armasının mücadele ettiği her branşta elimizden geldiği kadar kulübümüze maddi ve manevi destek vererek görevimizi yerine getirdik.

Ligin ilk yarısını 9 puan farkla ikinci sırada tamamlamamıza rağmen Fenerbahçe camiası olarak arzu edilen birlik ve beraberliği göstererek takımımıza her zamankinden daha çok güvendik ve daha çok destek verdik. Hem yönetim kurulumuzun, hem teknik ekibimizin, hem futbolcularımızın gösterdiği büyük özveri hem de taraftarların oluşturduğu ambiyans ile 9 puanlık farkı eriterek liderliği de ele geçirdik.

Her şey bu kadar güzel giderken Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu’nun Bursaspor ile Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynayacağımız karşılaşmada kale arkası bilet fiyatlarını tekrar 44 TL’ye yükseltmesine her sene olduğu gibi bu senede anlam veremiyoruz. Takım içindeki prim sistemi nasıl belliyse bilet fiyatları da sezon başında belirleniyor. (Geçen sene FBTV’de Sayın Ali Koç ve Sayın Şekip Mosturoğlu bu konuyu böyle ifade etmişti.) Bilet fiyatları sadece derbi maç olarak kabul edilen Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor maçlarında artıyor, bu da zaten Fenerbahçe taraftarı tarafından da kabul görüyordu.

Umuyoruz ki Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu, Bursaspor maçını da derbi statüsüne aldık gibisinden mesnetsiz bir açıklama yapmaz. Kaldı ki tekrar edilemeyen bir başarıyı tesadüf olarak kabul eden zihniyet, Bursaspor’un sadece bir kez şampiyon olduğunu hatırlayacaktır.

Ligde liderliğe yükselip iyi bir form grafiği yakalar yakalamaz kale arkası bilet fiyatlarına getirilen zam ise maalesef yönetim kurulumuzun fırsatçılığını akıllara getiriyor. Kötü günde bu takıma destek veren taraftarın iyi günlerde ödülü bu mu olacaktı ? Madem bir zam oranı uygun gördünüz bu zam neden sadece kale arkası tribünlerine yapıldı ? Kötü gidişe son verilmesinin ardından uygulamaya konulan bu uygulama adaletsiz ve fırsatçı bir görünüm yarattığı gibi sadece kale arkası tribünleri hedef alınarak yapıldığı için ayrıca ‘’ayrımcı’’ bir uygulamayı da beraberinde getirmiştir.

Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın baskılı ve etkili olmasındaki en büyük etken hiç kuşkusuz bu mabedi dolduran Fenerbahçe taraftarıdır. 90 dakika boyunca susmayan, sahaya görsellik katan ve tribün organizasyonlarının büyük bir kısmını başlatan tribünler de kale arkası tribünleridir. Bu tribünleri dolduranların çoğunluğunun öğrenci veya maddi bakımından orta ve alt gelirli taraftarlarımız olduğu da yıllardır bilinen bir gerçektir. Bugün bir öğrenci Fenerbahçe maçına gelmek istediği takdirde cebinden 70 – 80 TL civarında bir tutar vermek zorunda. Babasından veya annesinden aldığı harçlığı Fenerbahçe’ye harcayacak olan öğrencinin hafta içi okulda ne yiyeceği, arkadaşları ile neler yapabileceğini varın siz düşünün. Aynı şekilde asgari ücretle çalışan bir baba, eşini ve çocuğunu Fenerbahçe maçına götürmek istese sadece bilet fiyatı olarak cebinden 132 TL çıkartmak zorunda. Yani net maaşının neredeyse ¼ ünü sadece bilet fiyatı olarak vermek zorunda. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar da göz önüne alındığında Yönetim Kurulumuzun sadece kale arkası bilet fiyatlarını yeniden 44 TL’ye yükseltmesini şiddetle kınadığımızın bilinmesini isteriz.

Eğer Galatasaray maçında rakibimizin yeni stadındaki hasarın giderilmesi için bir fatura çıkardıysanız biz bu faturayı son maçta kaçan 2 şampiyonluk ile fazlasıyla ödedik zaten … Bu travmaların ardından ayağa kalkabildiysek bunda hiç olmazsa %1 bile olsa bir payımız var ve bunun ödülü ayrımcı bir uygulama ile bilet fiyatlarına yapılan zam olmamalıydı.

FENERBAHÇELİ BLOGGERLAR !

22 Mart 2011 Salı

ŞEREFİNE KAZIM

Bu Kadeh Senin Şerefine Kazım.. Hadi, Fondip Yapman Lazım...

Maçtan önce maçın sonucu ne olursa olsun, ister Fener ister Galatasaray kazansın, maçla ilgili olabildiğince samimi izlenimlerimi olabildiğince duyarlı bir biçimde, klavyemin yettiği ölçüde paylaşmayı düşünüyordum. Tıpkı daha önceki kazandığımız/kaybettiğimiz nice derbi maçından sonra da yaptığım/yazdığım gibi. Ama Kazım faktörünü çok hafife almışım meğerse.. Maçın tekniği, taktiği, kadroları, oyun şekilleri falan laf-ı güzafdır artık benim nazarımda Kazım'ın o hareketinden sonra.. Bu maçın konuşulacak ve tarihe de iz bırakacak sadece 2 tarafı vardır, biri Arena'daki ilk derbi olmasıdır, diğeri de Kazım'ın çiğlik ötesi davranışıdır..

O nedenle sevgili (!) Kazım, maç yazısını tamamen senin özneliğin eşliğinde ve sana ithafen yazmam lazım.. Başka şeyler istesem de yazamam zaten şu anda, beni anlaman lazım..

Fenerbahçe Kulübü ve Fenerbahçe taraftarı zamanında senin onlarca lakayıtlığına, gevşekliğine, ciddiyetsizliğine rağmen sana defalarca şans vermedi mi, sana sabretmedi mi, seni sahiplenmedi mi ? Peki senin alıp veremediğin neydi Kazım ?

Fenerbahçe'den ayrılmak/gönderilmek hep içinde yara değil mi Kazım ? Oysa oynadığın kulüp de Türkiye'nin en büyük kulüplerinden.. Nedir o zaman seni üzen Kazım ?

Bak ne oldu, yaptığın hareketle kaldın.. Fenerbahçe ise yine zaman, mekan, durum dinlemedi, tarihinde en çok yaptığı şeyi bir kez daha yaptı. Hoşuna gitti mi Kazım ?

Derbi tarihinde Fenerbahçe galibiyeti 140'a, aradaki galibiyet farkı 24'e erdi.. Ligdeki puan farkı 27'ye çıktı.. Averajın -5 oldu.. Eline ne geçti Kazım ?

Ali Sami Yen'de bazen oluyor bazen olmuyordu, Kadıköy'de hiç olmuyordu.. Arena tam bir umuttu. O da karabasan oldu.. E oldu mu şimdi Kazım ?

Bi dünya hazırlanıldı, bi dünya umutlanıldı, bi dünya heyecanlanıldı, ama sonuçta hep olan şey oldu.. Koskoca Arena'da daha ilk günden, ilk maçtan FB-GS derbilerinin klasik tarifesinin uygulanması ayıp olmadı di mi Kazım ?

Cumartesi Pazar'ı boldu, şimdi Cuma'sı da oldu.. Nasıl oldu Kazım ?

Seni kabullenemeyen Galatasaraylılara bile kendini hoş gösterttin, sen de damardan Galatasaraylı oldun, gol attın, desibeli tavan yaptırttın, Fenerbahçe hocasına gider yaptın.. Ki o soğukkanlı adamı ikinci golden sonra yumruk kaldırıp bugüne kadar sevinmediği şekilde sevinmek zorunda bıraktın.. O yumruğu hissettin mi Kazım ?

Bu Fenerbahçe ki ilk yarısı 0-3 biten bir maçın devre arasında Fenerbahçe kulübesine ve tribününe eliyle 5 işareti göstererek gider yapan Alman kondüsyonerin o elini, bugün gider yaptığın Aykut Hoca'nın da gol attığı muhteşem bir ikinci yarı performansının ardından maçı 4-3'e çevirerek İslam Çupi Usta'nın satırlarında lavabosuna sokmuş bir kulüp iken, senin kıçıkırık golünden sonra yaptığın "vat dı fak is goin on meeen" kalibresinden hip hop'çı tarzı sözde giderinin mi gereğini yapamayacaktı ? Buna Türk Geleneği desek yeri var, hala öğrenemedin mi Kazım ?

Bu blogun 3 yılı aşkın geçmişinde örneği hemen hemen yok iken, bize böyle bir yazı yazdırdığın, bizi ciddi derecede gerdiğin, sinirlendirdiğin, ama sonunda aldığımız hazzın da çok daha ağdalı olmasına yol açtığın için aslında sana teşekkür de etmemiz lazım Kazım !!

Velhasıl.. Bu kadeh senin şerefine Kazım.. Hadi fondip yapman lazım...

Ha bir de şu var, hazır İslam Çupi Usta'dan bahsetmişken.. Fenerbahçe Yenilmez, bu formayla dalga geçilmez, hatta bu formaya gider yapılmaz Kazım.. Bunu da öğrenmen lazım...

Galatasaray: 1 - Fenerbahçe: 2

Stad: Türk Telekom Arena
Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu

Galatasaray: Zapata, Neill, Servet, Gökhan Zan, Hakan, Cana, Culio, Kazım (Dk. 61 Arda), Yekta (Dk. 85 Ayhan), Baros, Stancu (Dk. 69 Kewell)

Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Yobo, Lugano, Andre Santos, Mehmet Topuz, Selçuk (Dk. 46 Semih), Cristian, Özer, Alex (Dk. 88 Bekir), Niang (Dk. 74 Stoch)

Goller: Dk. 14 Kazım (Galatasaray), Dk. 75 Semih, Dk. 87 Alex (Fenerbahçe)

Kırmızı Kart: Baros (Maç sonu) (Galatasaray)

Bu maçtan sonra FB-GS Derbilerinin genel durumu:
Toplam Maç: 367 (365)
FB Galibiyeti: 140
GS Galibiyeti: 116 (113)
Beraberlik: 111 (112)
Fenerbahçe Golü: 514
Galatasaray Golü: 464

Bu haber kingsantillana.blogspot.com dan alıntıdır. TEŞEKKÜRLER KING SANTILLANA...

BABA BÜYÜKSÜN


Süper Lig’te ki 17 takımın kardeş olmasının tek sebebi, babalarının "FENERBAHÇE" olmasıdır..

DÖN BEE ÇOCUK !


Bizi bırakıp gittikten sonra nereye gittiysen yüzün gülmedi. Her nerede olsanda aklın bizimle ve bizimde seninle. O gülmeyen yüzün bizimle gülsün. Çubuklu formaya en çok yakışanlardan biriydin. Geri gelmelisin! Gelip bütün kalbinle ve ruhunla Fenerbahçe'mize hizmet etmelisin. Sana yakışanı yap dön bee çocuk.

DÖN BEE ARTIK ŞANLI ÇOCUK...

11 Mart 2011 Cuma

TÜRKİYE'NİN KENDİSİDİR FENERBAHÇE.


Nihat Genç, Trabzon Spor'lu. Seversiniz , sevmezsiniz fakat herşeyin farkında. Ne demiş buyrun okuyalım.

Nihat Genç: "Fakat şunu artık hepimiz kabul edelim: Türkiyenin en büyük takımı değil‚ Türkiyenin "kendisidir" Fenerbahçe.. Bizim kendimize benzer Fenerbahçe.. Bizim sinirlenmemize‚ bağırmamıza‚ aramızdaki dalaşmaya‚ birbirimizi suçlama şeklimize.. Yani bizim ruh hâlimiz ne ise‚ Türkiyenin ruh hâli‚ her şeyi Fenerbahçededir. O yüzden F...enerbahçe "aşılamaz bir takımdır." Yani Biz Fenerbahçe ile maç yapan takımlarız.. Bu gerçeği buraya koyalım.. Çünkü 100 Yıl geçti‚ hâlâ Fenerbahçeyi yenmek bayram‚ neşe. Herkes toplanıp Feneri yenmek için bir araya geliyor...

Türkiye ligi her ne kadar 34 haftadan oluşuyorsa da‚ aslında bir sezon boyunca her takımın iki kere Fenerbahçe ile karşılaştığı bir süreçtir."

NEREDESİNİZ AĞALAR ?



Son dönemlerde çok dalgalı denizlerden geçti Fenerbahçe.. Futbol takımı sezona çok kötü başladı.. Avrupadan elendi, kupadan elendi, ligde liderden 9 puan geriye düştü..

Gururumuz olarak söylediğimiz basketbol takımlarımızın başına olmaz işler geldi.. Diana Taurasi ve Penny Taylor’un haksızca takımdan uzaklaşması bizi çok yaraladı.. Camia fena sendeledi..


Özellikle futbol takımının kötü olduğu dönemde kenarıdan çok konuşan, yol gösteren, haydi düzgününü söyleyeyim, bu durumdan istifade etmek isteyenler oldu.. Bu kişiler bizde “muhalif kanat” dediklerimizden..

Muhalefet iyidir ama doğru ve yapıcı olursa.. Camianın kötü günlerinde ise kenetlenmek, tamamen destek vermek gerekir.. Kötü günlerde kanal kanal gezen, bildiri üstüne bildiri yayınlayan, muhabir muhabir beyanat verenler, camiamıza karşı açık ve net saldırı döneminde ortada yoklar..


Saadettin Saran, Hakan Bilal Kutlualp, Aziz Yılmaz, Tahir Kıran ve en önemlisi Ali Şen.. Ali baba..

Diğerleri açıkça konuşmak gerekirse umrumda değiller.. Hiç kaale bile almıyorum ama Ali Başkan beni çok üzdü.. Ben Ali Başkan’ı çok severim.. Camianın yüzü yere düştüğü zamanlarda geldi hep.. Zor zamanlarda.. Bize güç verdi, yüzümüzü yerden kaldırdı.. Okocha, Kostadinov, Hogh, Uche vs.. gibi yıldızlara forma giydirerek ilk yıldız oyuncu furyasını başlatan kişi oldu.. Hakkımızı sonuna kadar savundu.. Biz o dönem herkese düşman olduk ama Ali Başkanımızın arkasında gururla durduk..

Hayatımda Ali Başkan için hiçbir platformda ters bir söz etmedim.. Kızdım ve bazen tepki vermiş olabilirim ama hiçbir zaman saygıda kusur etmedim.. Çok severim kendisini ve saygımda vardır ama bu son iki günde büyük yara aldı..


Başkanım neredesiniz.. Allah aşkına.. ? Açık ve net saldırı altında olduğumuz dönemde, camianın birlik olması gereken, adı önemli değil Fenerbahçe Başkanlığı ve Camiasına salt destek gerekirken neredesiniz ?

Diğerleri zaten umurumda değil dediğim gibi.. Sadece kendi reklamlarını düşünen, açık konuşmak gerekirse her platformda en kötü hale gelmemizi isteyen kişiler bunlar.. Kötü olalım ki Aziz Yıldırım gitsin.. Aziz Yıldırım’ı sevmeyebilirsiniz, saygı da duymayabilirsiniz ama Fenerbahçe Başkanlık Makamına saygı duyacaksınız.. Kötü günde destek olacaksınız..

Olacaksınız ki hmm.. diyelim.. En azından bak böyle böyle ama bu durumda camiaya destek oldular, helal olsun diyebilelim..

de nerede o günler..

nerede o düşünce..

nerede..

Neredesiniz Ağalar !?

Yazıklar olsun hepinize.. !


DİP NOT : Bu yazı http://riqfutbol.blogspot.com dan alıntıdır.. Teşekkürler.

8 Mart 2011 Salı

ALLAH BELANIZI VERSİN


Lig yarışının kızıştığı bugünlerde yine bildik senaryolar yazılıp çizilmeye başladı. Yine el birliği yapıp " Fenerbahçe herşeyi ayarlamış. Lig zaten bitmiş. Masa başı oyunlarıyla şampiyon olacaklar. Federasyon Fenerin federasyonu. Hakemler satın alınmış. Kaleciler satın alınmış. " daha çok sayabileceğimiz bu türden hikayeler uydurmaya başladılar. Hergün ayrı biri çıkıp bişeyler söylüyorlar. Sanki bişeyler oluyormuş gibi, kamuoyunu hergün meşgul edip bişeylere inandırmaya çalışıyorlar. Şimdi kulüplerinin web sitelerinde açıklamalar yapıyorlar. El insaf bee kardeşim! El insaf.. Hiç biri kendilerinde kusur aramıyorlar. Ligin ikinci yarısı başladığında hedef 17 de 17 idi ama bu işler çeneyle olmuyor. Yok dünya kulübüylermiş. Yok bütün avrupa onları konuşuyormuş. Hassiktirin lan! Evet konuşuyorlar sizi ama nasıl biliyormusunuz "rezilliğinizi". Örneğin, kendi taraftarına çokta sikimde diyen bir hocayı ve kulübünü konuşuyorlar. Yoksa ben demişim onlara "Hassiktirin lan" diye çokmu. Çeneyle olmuyor bu işler. Oynadıkları Trabzon Spor maçında yapılan haksızlıklar bizimle oynadıkları maçta yapılsaydı maçın tekrarını bile isterlerdi. Daha maçın ilk dakikalarında İsmail köybaşı'na yapılan hareket ve Simao nun attığı sayılmayan golden bahsediyorum ve daha daha başka hakem hatalarından. (Trabzon Spor'unda penaltısı verilmedi. Eyvallah. ) Kıyamet kopmuştu. Fifa ya gitmeye kakışmışlardı. Ama işin içinde Fenerbahçe var bunları görüp söyleyip dillendirmeyelim. Yoksa aman Allah Fenerbahçe şampiyon mampiyon olur, Allah korusun ! Birde maçtan sonra demeç vermezlermi televizyonlara. Mete Düren almış sazı eline vuruyor tellerine ohh hayat güzel ve günlük gülistanlık. "Hakem çok güzel maç yönetmiş. Gördüğünü çalmış. Suçu kendilerinde aramaları lazımmış. Trabzon Spor hakettiği üç puanı almış " Demiştiya kendileri belki şampiyon olamayacağız ama şampiyonluğu belirleyen takım olacağız. Evet çok güzel belirliyorsunuz şampiyonu ! Verdiğiniz demeçlerle, yaptığınız şikelerle kimin şampiyon olmasını istediğiniz belirlediğinizi gösteriyorsunuz. Bravo size ! Tekrarlıyorum "HASSİKTİRİN LAN" Sizin duruşunuza sokayım. Şimdilerde Sadri şener de uydu bunlara. Onlarda konuşuyordu ama artık biraz abartılı olmaya başladılar. Nerede kamera veya mikrofon görseler hemen başlıyorlar sallamaya. Tabi sallayacaklar. Taa İstanbullardan onlara destek geliyor. Türkiye'nin dörtte üçü onların şampiyon olmasını istiyormuşya. Biliyoruz düşman olduğunuzu ama bu kadar da abartmayın. Yoksa bilmem neremizle gülmeye devam edicez. Bu kadar gülünç olmayın. Hadi şimdi pankartlar yapın ve bir sonraki oynayacağınız maçla birlikte, o pankartlarla sahaya çıkın. " El değmemiş lig" isteyin. Bekliyoruz. Palyaço lan bunlar. Son olarakta Allah belanızı versin diyoruz...

7 Mart 2011 Pazartesi

BOŞUNA LİCK TV DEMİYORUZ

Bir lig tv spikerinin isyanı..

Geçtiğimiz haftalarda bir maçta çok eski arkadaşım olan bir Lig Tv Spikeri ile sohbet ettik. Konu dönüp dolaşıp Lig TV'deki taraflı yayınlara geldi. Bu diyalogları sizinle paylaşacağım. Sonra hep birlikte yorum yaparız...

Ahmet Ercanlar: Seni yıllardır tanırım. Hangi takımı tuttuğunu bilirim. Ama bir gün maç anlatırken hangi takımı tuttuğunu hissettirece bir söz duymadım. Melih Gümüşbıçak işin biraz cılkını çıkarttı son dönemde...

x: Bana bugüne kadar bunu söylerlerdi. Böyle şeylere kesinlikle inanmazdım. Ancak geçtiğimiz günlerde bir maçını izlerken "yok artık bu kadar da olmaz dedim"

AE: Hangi maçtan bahsediyorsun. Beşiktaş maçı mı?

x: Evet. O maçta hayatımda görmediğim bir şekilde taraflı maç anlattı. İzlerken inanamadım. Bu şekilde maç anlatmaya hakkı var mı bu adamın? Fenerbahçe -Trabzonspor maçında da aynı şekilde yaptı.

AE: Peki lig tv'deki Fenerbahçe aleyhine bir yapılanma vardı yıllardır. Bu hala devam ediyor mu?

x: O düzen yıllar geçse de bozulmaz ve bozulacak gibi de değil Ahmet...Adamlar holigan gibiler. İşin görünen kısımlarına değil o görüntüleri, o pozisyonları hazırlayan mutfak kısmı, reji tarafı (yayın araçlarından bahsediyor) tamamiyle Fenerbahçe düşmanı. Bu adamlar kolay kolay değişmezler. Şansal Büyüka gitse bile birgün yine değişmezler...Lig tv'deki bu düzen de yıkılmaz. Daha çok uğraşırlar Fenerbahçe ile...İlk fırsatını bulduğum anda istifa edeceğim. Benim açımdan dayanabilecek bir noktada değil durum...



Evet konuşma bu kadar sürdü. Çünkü ulu orta konuşulacak şeyler değildi. Lig tv'de çalışan bir spikerin itirafı başlığını atacaktım ama sonra düşününce bunun bir itiraf değil aslında bir isyan olduğunu gördüm. Yıllardır buradan ve daha öncesinden Antu'dan yazdığım şeylerin bir teyidi oldu bu spiker arkadaşımın söyledikleri.

Yani Lig TV'de çehre değişir, Erman Toroğlu gider Markus Merk gelir, Şansal Büyüka gider bir başkası gelir...Ama arkadaşımın da dediği gibi bu pislik düzeni değişmez...

Bakın bugün Galatasaray ligde kötü gidiyor...Fenerbahçe ile çok fazla uğraşılmıyor...Önümüzdeki yıllarda Galatasaray ve Fenerbahçe çekiştiğinde göreceksiniz ne demek istediğimi...Nasıl ki Fenerbahçe aleyhine olan her görüntü bulunup Galatasaray aleyhine olanlar yıllarca hasır edildiyse önümüzdeki yıllarda da aynı şeyler yine olacak...

Burada bu olanları deşifre etmeye devam edeceğim...

chemedya.blogspot.com dan alıntıdır. Ahmet kardeşime teşekkürler..

1 Mart 2011 Salı

BLOGUMA DOKUNMA


Pire için yorgan yakmak bu olsa gerek!! Digitürk'ün maç yayınlarını bazı blogspot uzantılı siteler yayınlıyor diye tüm BLOGSPOT bağlantılı siteleri kapatmak da ne!! Digitürk kendi önlemini kendi alamıyorsa Blogger'ların suçu ne! Esefle kınıyorum Digitürk ve şirketin diğer dev kurumu Turkcell'i! Eğer bu kararlarından vazgeçmezlerse Digitürk aboneliğimi iptal ettirip 10 küsür yıllık Turkcell hattımı başka bir operatöre taşıyacağım.

LİCK TV....

23 Şubat 2011 Çarşamba

BAŞIMIZ SAĞOLSUN


Genç kalecimiz Mert Günok'un annesi Necmiye Günok'un yaşamını yitirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

16 Şubat 2011 Çarşamba

ŞİİİŞŞTT SUSMAYIN ULAN !





Herkesinde bildiği üzere Diana Taurasi doping yaptığı gerekçesiyle Türk medyası tarafından yerden yere vurularak ülkesine gönderildi. Ama aceleci medya tam anlamıyla ters köşe oldu. Taurasi'nin doping yapmadığı ortaya çıktı. Şimdi o yaşı 60 ve üzeri olan belkide sidiklerini bile tutamayan yazar denen mahluklar " Ne oldu götmü oldunuz ? " Şerefsiz, haysiyetsiz kişilikler ! Şimdi çıkıp özür bile dilemezsiniz Fenerbahçe camiasından. Zaten özür de dilemeyin. Bizim gözümüzde çöp kadar değeriniz yok. Sizi tınlamıyoruz...

Bu olayın peşini bırakmamız lazım. Burada yönetimimize çok büyük işler düşüyor. Suçlular cezasını çekmeli. Ve biz Fenerbahçe taraftarları bunları unutmamalı, unutturmamalıyız.


Chemedya.blogspot.com da bir cümle çok hoşuma gitti.

Fenerbahçelilerin çalınan umutlarını geri versinler...Bu olay açığa çıksın...
İşin içinde Fenerbahçe'yi engellemek için yapılan bir komplo olmadığına inandırsınlar bizi. Yoksa onları asla affetmeyeceğiz.

15 Şubat 2011 Salı

BİLET SIKINTISI BASTI


İnönü deplasmanına girememe korkusuyla yüz yüze yaşıyorum bu aralar. Daha satışa bile çıkmadı ama bu sefer öyle hissediyorum. Satışa ne zaman çıkacağı açıklansa da geceden kuyruğa girsem diye bekliyorum. Galibiyetimizden hiç bir şüphem yok. Sıkıntılı tarafı bilet alamayıp maça girememe korkusu..

Fotoğraf ta geçmişe sürükledi. O günler geldi aklıma...

9 Şubat 2011 Çarşamba

BURNUMA PİS KOKULAR GELİYOR


14 Aralık 2011 Pazartesi günü oynayacağımız maçın hakemi açıklandı. Maçı Fırat Aydınus yönetecek. Totoroşlar konuşmaya başlamıştıya. Sanırım start verdiler. Bu çamur at izi kalsın değil yaptığım. Bekleyip göreceğiz...


DİP NOT

Çok şükür ki korktuğum olmadı. Beşiktaş maçı öncesi oynadığımız Kayseri maçını kazanmayı bildik. Darısı hafta sonu oynayacağımız derbi mücadelesine inşallah..

8 Şubat 2011 Salı

TOTOROŞLAR KONUŞMAYA BAŞLADI 2


Bundan sonra özellikle Fenerbahçe maçlarını yakın takibe aldıracağız. Nefes alışlarını bile izleyeceğiz.

Demişşş bejeke yöneticisi Sinan Vardar


Anlaşılan dedektif olmaya karar vermişler. Malumunuz yöneticilik yapamıyorlar...

6 Şubat 2011 Pazar

TOTOROŞLAR KONUŞMAYA BAŞLADI


Hey yavrum heyy! Fenerbahçe az biraz iyiye gitmesin hemen başlar ezikler. Milyon dolarlar verip takım kurdular, başarı gelmeyince sallamaya başlarlar. Bu hafta golleri verilmemiş. Hiç demiyorlarki ondan önce Emenike'ye yapılan harekete penaltı çalınmadığını. Hey yavrum heyy! Yok onların futbolcularına sert giriliyormuş. Yok burada futbol oynanmıyormuş. Bıraksın adamlar şov yapsın kardeşim. Hiç kimseler sormuyormu bu adamlara yıllar yılı futbolculuğundan çok takozluğuyla meşhur futbolcusu şuan onlarda kaptan ( İbrahim Toroman ) . Fenerbahçe ile oynanan maçlarda kendisine bir bakılsın. Herif canlı bomba. Hee bunlarda birde Baki Mercimek denen adamda vardı. Onlar süt kuzusu. Boş konuşmayı bırakın. Tabiki faul yapılıyordur. Futbolda olan şeyler. Ama kimse Toroman gibi kendini kaybetmiş bir şekilde topa değil adama girmiyordur. Şimdi yıllar yılı yaptıkları politikayı uyguluyorlar. Başarısızlıkta hemen Fenerbahçe'ye saldıralım. Herşey unutulur. Bu şekilde kendimizi savunuruz. Onların başarısızlığının sebebi biziz yaa. Çok sürmez bir kaç haftaya kankalarıyla beraber sahaya pankartlarla çıkmaya başlarlar. El değmemiş lig isterler. Uzay takımı, bu lig bizim ayarımızda değil, bütün maçlarımızı alır yani 17 de 17 yapıp şampiyon oluruz diyorlardı. Ne oldu ? Eğrimi gitti ? Üç haftada pes edip hemen saldırıya geçtiniz. Şimdi oturun haftaya veya daha sonraki haftalarda ne demeçler verebilirizi düşünün. Siz ancak demeç şampiyonu olursunuz..

2 Şubat 2011 Çarşamba

VAY ARKADAŞ YAA


Fotoğrafa bakınca böyle hayatta varmış diyorsunuz. Yakışır...

1 Şubat 2011 Salı

SELÇUK ŞAHİN


Fenerbahçe tribünlerinde genelde istenmeyen adam konumundadır. Öyle kişiler varki hata yapsın da yuhalayalım, ıslıklayalım diye atmaca gibi bekler. Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin ben bu adamı seviyorum. İçinde Fenerbahçe sevgisini en çok taşıyanlardan. Yıllardır çubuklu forma altında kanının son damlasına kadar mücadelesini ediyor. Çoğu zaman yedektir ama bir kez olsun şikayet etmemiştir bu durumu. Biliyorki o formayı giymek herkese nasip olmaz ve herzaman dile getirmiştirde. Sezonun ikinci yarısı hazırlıkları sırasında verdiği her demeç ve futbolcu arkadaşlarına uyarıları ile belkide şu an yeniden şampiyonluk şarkılarını söylememize sebeb olan en büyük etkenlerden birisidir. En son oynadığımız Trabzon maçında yine her zamanki mücadelesi ve hırsı göze çarpıyordu. Bir kaç pas hatası yine homurdanmalara yol açmıştı. Görmüş olduğu kırmızı kartla yine o atmacalar girdi devreye. Ne küfürler ne kıyametler. Bu adama sahip çıkalım. En az bizim kadar Fenerbahçe'li. Sarı lacivert çubuklu için gözünü kırpmadan ölüme gidecek kadar Fenerbahçe'li. Bize yakışan ise bu adama sahip çıkmak.

DİP NOT : Trabzon maçında kimsenin dikkatini çekmeyen bir durum gözüme çarptı. Giydiği krampon'un rengine bakarmısınız. Hayatından hiç bir zaman çıkmayan renkler SARI LACİVERT..
Sarı lacivert günler seninle olsun Selçuk Şahin..

27 Ocak 2011 Perşembe

ARMANIN GURURU


Kimileri varsın doğuştan bilmem nereli olsun. Kimileri varsın armayı öpmedim formayı öptüm. Kimileride çocukluğumun takımına geldim hayallerim gerçek oldu desin. Herşey insanın kişiliğinden belli olur. Herkes kimin ne olduğunu bilir. Varsın bişeyler söyleyip dursunlar. İnsan konuşmadanda ne olduğunu belli eder. Resimde görüldüğü gibi...

ADAMSIN GÖKHAN GÖNÜL

24 Ocak 2011 Pazartesi

UNİFEB GERİ DÖNDÜ


Ve UNİFEB tribünlere dönme kararı almış. Gerçekten ne zamandan beri duyduğum en iyi haber. Devamı Vamos Bien olur inşallah. Hafta sonu oynayacağımız Trabzon maçını sabırsızlıkla bekliyorum. Maraton ve kale arkası tribününün organize şekilde bağıracağı günler tekrar dönüyor sanırım. Fenerbahçe'ye tezahürat yapacak gerçek Fenerbahçe'lilere ihtiyacımız vardı. Tribünümüzün biraz silkinme zamanı gelmişti. Pazar günü Unifeb'le birlikte Fenerbahçe'mizde geri döner diye düşünüyorum. Haydi Fenerbahçe...

20 Ocak 2011 Perşembe

İŞTE SİZE KAPAK


Az önce Alex'i neden sevdiğimiz ve ona neden taptığımızı bir kez daha anladım. Antalya da düzenlemiş olduğu basın toplantısında söyledikleri ne kadar adam olduğunu ispatladı. İşte Alex " Benim ailem bana bir eğitim verdi ve bu eğitimden çıkardığım ana fikirlerden biride seninle gelip birisi konuşmak istediğinde açık yüreklilikle dinle. Bu çıkardığım derslerden bir tanesiydi. Eğer Türkiye'den bana bir teklif gelirse açık yüreklilikle dinlerim fakat yine açık yüreklilikle reddederim. Ben fenerbahçe'ye maal olmuş Fenerbahçe taraftarlarının gönlünde taht kurmuş biriyim. Bir gün Fenerbahçe bana gelip Alex artık senle çalışmak istemiyoruz. Artık yollarımız ayıralım derlerse o andan itibaren hem kulübüme hem taraftarlarıma ve herkese teşekkür eder, bavulumu toplar başka bir yere giderim. Gideceğim yer Türkiye içinde Fenerbahçe'den başka bir yer olmaz. Biliyorumki ben bu hareketi yaptıktan sonra herkes nasıl Fenerbahçe'li olduğum gözler önüne gelecek ve herkes buna daha iyi inanacaktır " dedi. Şimdi ilk başta yıllarca bizde oynamış. Hayatında ne varsa bizim sayemizde kazanmış. Futbolu bırakmasına ramak kala ezeli rakibimize gidip imza atmış birisine yani Rüştü'ye kapak olmasında kime olsun Alex'in söyledikleri. Başka kimseyi söylememe gerek yok. Çünkü bizde kaptanlık yapmış adamsın. Hayatında ne varsa Fenerbahçe sayesinde edinmişsin. Rüştü olduysan Fenerbahçe sayesinde olmuşsun. Yapmayacaktın. Gidip ezeli rakibimize imza atmayacaktın. Bir tek Rüştü'yü örnek veriyorum. Başkasına gerek yok. Şimdi kimse demesin profesyonel futbolcu normaldir,gidebilir diye. Gidemez arkadaş. Giderse arkasından böyle konuşturur. EFSANEYİ YARATANLAR ÖLÜMSÜZDÜR. Alex bunlardan birisi oldu. Yaa Rüştü ?

12 Ocak 2011 Çarşamba

YİNE EŞSİZ BİR YAZI

Zaman Zaman

Sabahattin Ali'nin "Kuyucaklı Yusuf" romanında arada kalmış bir satır vardır. Der ki "Yıllar ağar ağar geçer, yavaş yavaş geçer ama hiç durmadan geçer"... O geçen yıllarda da hiçbir şey eskisi gibi olmuyor maalesef... Her şey değişiyor; değişmek istemesekte biz bile değişiyoruz. Ama en acı değişim, uğrunda hayatımızdan fedakarlık yaptığımız Fenerbahçe'de oluyor; her şeyi kabulleniyorum da bunu kabul edemiyorum. Sevdik, bizi sevmediler unuttuk. Sevdiğimiz, saydığımız abilerimiz, büyüklerimiz bu dünyadan çok uzaklara gittiler, kendilerini özlettiler, unuttuk. Üzerinde yaşadığımız topraklar için hayaller kurduk, yerle bir ettiler, unuttuk. Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir gibi olmak istedik, korkuttular, unuttuk. Dostlarımızla her akşam oturalım, güzelleşelim, aman sabahlar olmasın dedik, her birimiz bir taraflara savrulduk, hayat denen mücadelenin içine düştük, unuttuk. Zamanın alıp götürdüğü bir çok şeyi unuttuk. Arada bir, bir yerlerden Fikret Kızılok'un "Zaman Zaman" şarkısı kulağımıza takılınca hatırlıyoruz, hüzünleniyoruz... Ne çok şey unutmuşuz...

Yine bu melodiyi bir yerlerden duyunca aklıma düştü; 90'ların başındaki Fenerbahçeliliği de unutmuşuz. Fenerbahçe'ye hakaret edenden hesap soran, Fenerbahçe'ye uzanan elleri lavoboya sokan abilerimizi unutmuşuz. Onların yerine birilerini koyamamışız. Maç alan efsane maratonu unutmuşuz. Şimdi maratona gitmek ciddi çaba ister olmuş. Evet, 90'ların Fenerbahçesi bizi çok üzdü. Annemden gizli gizli ağladığım zamanları hatırlıyorum. Ama o zaman bir başkaydı be Fenerbahçelilik... Şimdi bir şey hep eksik... Ne eksik bilemiyorum ama eksik. Bizzat sahit oldum, keşke olmasaydım. Bir grup Fenerbahçeli ufaklık onun forması lisanslı ürün, bununki sahte ürün geyiği yapıyorlardı. Biz o yaştayken sarı lacivert çubuklu bayraktı be. Sarı Lacivertin yanyana geldiği her şey kutsaldı. Ne lisansı vardı, ne de kocaman puntolarla reklamı; ama işte sevdamız vardı; Fenerbahçelilik bir başkaydı. Aziz Yıldırım hani Rıdvan'a sorduya "Hatırlıyor musun Rıdvan; soyunma odasına giderken paçalarımızı çekiyorduk" diye... Hani Rıdvan dedi ya "Fenerbahçe o zaman da büyüktü başkanım". Değer miydi ruhumuzdan, sevdamızdan bu kadar çalmaya? Neden direnemiyoruz bu değişime? Sevdamızdan bu kadar çalmadan uyulamaz mıydı zamana?

Unuttuğum bir sevda daha vardı kalbimde, 90'lı yıllardan gelen. Gönül meselesi... Yine bir "Zaman Zaman" melodisi ile aklıma düştü. Son bir atımlık barutum var, onu da harcama vakti yaklaşıyor. O baruttan sonra; öyle ya da böyle, ne ben eski ben, ne sevda eski sevda. Fenerbahçelilik de eskisi gibi olmadığına göre... Zamana yenilmiş mi olacağız şimdi?


romantikkanaryalar.blogspot.com'dan alıntıdır.....

BUNLARI DA TAKİP EDİN

Powered By Blogger

Bu Blogda Ara

İzleyiciler