18 Eylül 2009 Cuma
16 Eylül 2009 Çarşamba
HEYECANLA BEKLİYORUM

Boğazın düşman kardeşleri, ezeli rekabetin 100. yılında, bu mücadelenin en güzel karşılaşmasını yaşatacak muhtemelen .Hem ezeli rakip çok formda hem de biz. Onlar çok gol atıyorlar biz de az atmıyoruz. Mücadele ediyorlar iştahlılar, mücadele ediyoruz, iştahlıyız. Ben de burada iştahlıyım. Sanırım bu sezon çok güzel bir maç yaşayacağız. Heyecanla bekliyorum.

Daum’a, maç sonrasındaki basın toplantısında soruyor bir basın!!! mensubu‘Galatasaray’ın bu kadar çok gol atması sizde eziklik yaratıyor mu?’.
Daum kibar adam, veriyor yanıtını kibarca. ‘Biz’ diyor ‘3 maçımızdan ikisini deplasmanda, Galatasaray ise 3 maçından ikisini iç sahada oynadı ama’.
Şunu da ekler aslında ama eklemiyor işte, der ki mesela ‘Hem o tek Kadıköy maçında da geçen sezonun şampiyonluk adayı ve lig ikincisi Sivasspor’du rakip’. Demiyor, kibar adam.
Der ki mesela ‘Atılan gollere bakıyorsunuz da yenenlere neden bakmıyorsunuz? İki takımın da averajı aynı’. Demiyor, kibar adam.
Ama şunu söylüyor ki aslında soruyu soranın biraz utanması gerek. ‘Galatasaray sezon sonunda bizden 10 gol fazla atmış olabilir. Ama biz 10 puan öndeysek çok mutlu olurum. Şampiyonluk alınan puanla belirleniyor’.
Sonra kesmiyor bu basın!!! mensubunu tekrarlıyor, ‘Peki sizde eziklik yaratıyor mu?’.
Daum hala ve daima kibar ‘Hayır’ diyor gülerek ‘Daha onlarla oynamadık ki’. Yani diyor ki bize atmadılar daha gol. Bunu söyleyen Daum, Fenerbahçe’deki 3 sezonunda Galatasaray ile oynamış olduğu 6 lig maçında (2-2 Kemal, Pierre, 2-1 Nobre, Mehmet, 0-1, 1-0Nobre, 1-0 Nobre, 4-0 Appiah, Luciano, Alex, Anelka) 4 galibiyet bir beraberlik ve sadece bir yenilgi alan Daum. Takımı 10 gol atıp 4 gol yiyen Daum. Zavallı medya!!! ve mensupları.
11 Eylül 2009 Cuma
Kan Çekiyor
Böyle demek lazım herhalde. Kanımız çekiyor. Alakasız yerlerde, alakasız mekanlarda hep karşımıza çıkıyor. Her daim aklındayım, beynindeyim, zihnindeyim diyor adeta.. Erdek’te bir lokantanın garsonunun kravatının üzerinde bir iğne olarak, Çanakkale’de bir firmanın genel müdürünün odasındaki vazo olarak, Bandırma’da yemek yerken arka masada çalan cep telefonunun melodisi olarak, Balıkesir’de bir noterin odasında duvara asılı üçgen flama olarak… Hep karşımızda.. Neden ötekilerden rastlamıyor ? Yok mu onlardan ? İlla ki var.. Ama olmuyor, rastlamıyor işte.. Çünkü kanımız bunu çekiyor, bunu...Gözlerimde kanlı yaşlar,
Hasretin bağrımda kışlar,
Başa geldi olmaz işler,
Binbir dertle doldu gönlüm..
Aramızda karlı dağlar,
Hasretin bağrımı dağlar,
Çaresizlik yolu bağlar,
Yokluğundan öldü gönlüm..
Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim
Cayır cayır yandık yıllarca. Yada sucuk gibi ıslandık. Bana mısın demedik. Normali oydu çünkü. Stad dediğinin üstü açık olurdu. Yanmak istemeyen, ıslanmayı sevmeyen evinde otururdu. Sonra birgün üstünü kapattılar. "Vaaay ulan" dedik.. "Ne lüksler varmış bu tribün aleminde, haberimiz yokmuş". Çok beğendik, delirdik. Bundan iyisi herhalde olmaz diye düşündük. Sonra birgün üstü kapatan o izocamvari nesnenin ön tarafına "Şampiyon Fenerbahçe" yazdılar. Üstüne üstlük, bu iki kelimenin arasına bir de arma koydular. Hidayete erdik zannettik. Öyle ya.. Daha ne yapılabilirdi ki, bundan güzel bir tribün sittin sene olmazdı artık. Son noktaydı. Sonra bir başka gün, karşıdaki numaralının tribünlerine koltuklarla Fenerbahçe yazdılar. Şeref tribününün bize göre soluna Fener, sağına Bahçe. Küçük dilimizi yutuyoruz sandık. Bernabeu bile ancak bu kadar güzeldir herhalde dedik. Bernabeu'yu kaç kere görüyorduk ki zaten. İnternet mi vardı Allasen.. Yani diyeceğim o ki, tahta sıra varken 32.000, koltuklar konunca 28.000 kapasiteli o "Fenerbahçe Stadını" ve o "Maraton" tribününü biz kalbimizden hiç silemedik. Evet, gördük yıllar sonra, o küçük dilimizi yutturan şeyler devede kulak değil, kulakta pireymiş. Evet, gördük yıllar sonra "stad" dediğin hadisede aslında daha ne lüksler olabilirmiş. Ama yine de "ille de o stad, ille de o maraton" dedik bir yanımızdan gizli gizli.. Velhasıl... Biz seni hiç unutmadık maraton. Ama hiç.. Çünkü biz seni unutmak için sevmedik be maraton.. Öyle sevdik, böyle sevdik, şöyle sevdik, ama unutmak için sevmedik...Halkın Halka Mirası
Sevdiğimiz ve bugünlerde çok uzaklarda olan bir kardeşimizin tanımlamasıdır başlıktaki. "Fenerbahçe tribünleri halkın halka mirasıdır" der kendisi. 1950'li yıllarda çekilmiş, İnönü kapalısındaki Fenerbahçe tribünü fotografı üzerine söylemişti bunu. O fotografı da koymuştuk bloga. Buradan görebilirsiniz. Gerçekten de ne kadar isabetli bir yorum. Yukarıdaki fotografta da görüyoruz bunu. İşte sete çıkmış bir asker. Yanında bir Bahriyeli. Onun yanında bir takım elbiseli. Önde bir kasketli. Çoluk, çocuk herkes orada. Ve bu kez İnönü Stadı da değil. Hatta İstanbul bile değil. İzmir Alsancak Stadı burası. Yıl yine 1950'ler. Herşey ne kadar daha naif, ne kadar daha güzel.. Zaten içinde Fenerbahçe varsa, herşey güzel be birader.. Herşey güzel...İnsan ya hayrandır sana..
Ya düşman..
Ya hiç yaşanılmamış gibi unutulursun..
Ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan..
10 Eylül 2009 Perşembe
Saya Saya Günleri...
seninle ilgili hiçbir sonu, arayı sevmedik biz.
ne maç, ne sezon sonunu,
ne devre, ne milli maç arasını...
fikstür çekilmiş.
demek ki başlıyoruz.
seninle her başlangıcı çok sevdik biz.
her sabaha, her maça, her sezona, her NEFESE...
ön-eleme varmış bir ara,
herr daum bıraktığı yerden başlıyormuş,
10. hafta yeni kalecileriyle geliyorlarmış,
13. hafta Guiza aşırtacakmış,
17. hafta "Aykut Kocaman" yine kadroda...
yavaş yavaş filizleniyor hayat. Baharımız sensin !
100 yılda tek olsun lütfen!!!
Türkiye deki spor yazarlarında inanılmaz bir Fatih Terim sevgisi vardır.Yok şöyle iyi hoca yok böyle iyi hoca, dinlerken inanamazsınız , kafayı sıyırır bildiğiniz bütün küfürleri edersiniz.Ama geçen gün bir spor yazarı bir laf etti, bunun gerçek olması için bir haftadır dua ediyorum.Spor yazarımız ''Fatih Terim gibi hoca Türkiyeye yüzyılda bir gelir'' dedi.Alahım inşallah yüz yılda bir gelir böylesi yoksa bir tanesini daha bünye kaldırmaz.İki Resim Arasındaki 7 Fark

Sene 1995...Crystal Palace-M.United maçında rakibine sert girdiği için kırmızı kartla oyun dışı kalan Eric Cantona tünele doğru ilerlemektedir. Adının daha sonra Matthew Simmonsolduğunu öğreneceğimiz İngiliz taraftar, Cantona'ya sözlü tacizde bulunur. Cantona sinirlenir ve birden Simmons'a doğru koşarak uçan tekme atar. O ana şahitlik eden herkes şok olmuştur. Fotoğrafta da seyircinin şaşkınlığı rahat okunmaktadır zaten. Simmons daha sonraki ifadesinde Cantona'ya sadece "Dışarı, dışarı, dışarı! Haydi Eric yatma vaktin geldi!" diye takıldığını belirtir. Eric Cantona ise bu ifadeyi yalanlar. Holigan olduğunu iddia ettiği Simmons'un kendisine hakaret ettiğini söyler. Cantona'nın ifadesine göre Simmons ona, "Seni gidi pis Fransız piçi!" demiştir.
Ada basını bu olayı günlerce konuşur. Eric Cantona'nın uçan tekmesine "kung-fu kick" ismini verirler hatta. Observer muhabiri, Eric Cantona'ya futbol hayatı boyunca yaşadığı en güzel anısını sorduğunda, Cantona şöyle cevap verir; "En iyi anı mı? Geçirdiğim çokça güzel zaman var ama sanırım ben Crystal Palace maçında o holigana attığım tekmeyi tercih ediyorum".
Kim doğruyu söylüyor; Eric Cantona mı? Matthew Simmons mu? Orası size kalmış. Ada Basını da zaten bu konuda ikiye bölünmüştü; Cantona'nın kışkırtıldığını düşünenler ve de Eric'te ciddi bir kişilik bozukluğu olduğuna inananlar diye...
Bu olay sonrası Eric Cantona'nın aldığı iki haftalık hapis cezası, 120 saatlik kamu yararına çalışmaya dönüştürülmüştü. Ve tabii aynı zamanda Eric Cantona 9 ay futboldan men cezası almıştı.
İkinci kare ise Bolivya'da oynanan Oriente Petrolero-Blooming Santa Cruz maçından... Blooming takımından Sergio Jauregui, Oriento'lu Leonardo Medina uçarak tekme atıyor.
Suratına ve boğazına kramponlu tekme darbeleri alan Medina hastanelik oluyor, Sergio Jauregui ise mahkemelik haliyle. Sergio Jauregi vahşice attığı bu tekme yüzünden 1 yıl sahalardan men cezası almış.
İki resim arasındaki 7 fark diye klişe bir başlık attık ama aradaki farkın daha az ya da daha çok olduğunu yorumlamak sizlere kalmış.
Geçti Bu Yaz
Ağustos'u da yerle bir ettik, Eylül geldi. Sonbahar vakti gelince klasiktir yapraklar üzerinden edebiyat ya.Aşk faslına başlamadan geçti bu yaz, geçti bu yaz.
Yar yar aman yar yar aman, yar yüreğim oldu keman,
Kavuşmamız yar ne zaman, yar ne zaman, yar ne zaman.
Fenerbahçe-Maliye

Bu vatandaş senelerdir keriz gibi söğüşlendi.
Kemal abi, duy bu sesi. Villa yapıp sömür bizi.
Emniyete aldır bizi. Şubelerde ezdir bizi.
Kemal abi, Kemal abi, yumurtacı Kemal abi.
7 Eylül 2009 Pazartesi
3 Eylül 2009 Perşembe
Onurdur seni sevmek

"Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-i takdir olmus bulunan asari mesaisini isitmis ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmistim. Bu vazifenin ifasi ancak bugün müyesser olabilmistir. Takdirat ve tebrikatimi buraya kayd ile mübahiyim."
5.5.1334 (3.5.1918)
ORDU KUMANDANI
Mustafa Kemal
(Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.)
Şeref defterini imzaladıktan sonra gitme vakti gelmiştir artık.Kulubün iskelesine iner.Kendisini Moda'ya götürecek olan tekneye binmeden önce (ki kürekte yine Mustafa Elkatipzade oturmaktadır), kulüp binasına doğru geri döner ve sağ elini havaya doğru kaldırarak "Fenerbahçe'ye ebedi muvaffakiyetler dilerim" der.Aslında Atatürk o an Fenerbahçe'ye ebedi muvaffakiyetler dilememiştir ebedi muvaffakiyetler emretmiştir.
ve işte o 3 Mayıs günü Fenerbahçe'nin tarihinde o kadar çok önem kazanmıştır ki 1907 senesinin Mayıs ayında kurulan Fenerbahçe kulubü bir kongresinde 3 Mayıs günü kulubün kuruluş günü kabul etmiştir.Ve bugün Fenerbahçe Spor Kulubü 3 Mayıs 1907 günü kulubün kuruluş tarihi olarak tarihe geçerken, 3 Mayıs 1918 günü de böylece ebedileşmiştir.
başı goğe kadar
her sabah özgürlüğe doğar Fenerbahçe
sonsuza kadar
onurlu uygar
bir tek tarihe sığar Fenerbahce
her yeni kuşak
bu emaneti
bayrak gibi iftiharla taşır soylu FENERBAHÇE
bayrak gibi iftiharla taşır büyük FENERBAHÇE
sonsuza kadar
yaşa FENERBAHÇE
2 Eylül 2009 Çarşamba
| ||||||
1 Eylül 2009 Salı
Paraguay'da Derbi Sonrası
Paraguay'da derbi maçı. Cerro Porteno-Olimpia. Derbiyi 1-0 Olimpia kazanıyor. Taraftarlar kokain yüklü. Kavgada 300 taraftar yaralanıyor. İki gazeteci de yaralılar arasında. Bir de ölü var. Kazanan takımın taraftarı. Olimpia'lı 30 yaşındaki Carlos Sosa. Onu bıçaklayıp öldüren ise 20 yaşında bir Cerro Porteno taraftarı... Adı... Elvio. Soyadı... Sosa. Kardeşi...
BUNLARI DA TAKİP EDİN
Bu Blogda Ara
İzleyiciler
Blog Arşivi
-
▼
2009
(143)
-
▼
Eylül
(23)
- Yorumsuz !
- HEYECANLA BEKLİYORUM
- Daum’a, maç sonrasındaki basın toplantısında soruy...
- Kan ÇekiyorBöyle demek lazım herhalde. Kanımız çek...
- Fenerbahçe1950'lerde Fenerbahçe Kapalısı.. İnönü S...
- Ben Seni Unutmak İçin SevmedimCayır cayır yandık y...
- Halkın Halka MirasıSevdiğimiz ve bugünlerde çok uz...
- Başlık yok
- Başlık yok
- Saya Saya Günleri...seninle ilgili hiçbir sonu, ar...
- DUYGULARA TERCÜMAN PANKARTLAR
- 100 yılda tek olsun lütfen!!!
- İki Resim Arasındaki 7 FarkS
- Geçti Bu Yaz
- Fenerbahçe-Maliye
- 09 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBAHacivat - Karagöz
- NEYZEN TEVFİK"Memleketin bütün ibneleri Mekteb-i S...
- İSLAM ÇUPİ"Şampiyon olmak mümkün, Fenerbahçe olmak...
- NİHAT GENÇ"Türkiye ligi her ne kadar 34 haftadan o...
- Onurdur seni sevmekBirinci dünya savaşının sonları...
- Vurun abalıya...Hep Destek tam Destek`in" asıl sah...
- İki Gözüm !Halka Kapılarımızı Geniş Açalım İki Göz...
- Paraguay'da Derbi SonrasıParaguay'da derbi maçı. C...
-
▼
Eylül
(23)










